Eve açık olduğunu tahmin ettiğim bahçe kapısından girdikten sonra salonda kimseyi görmeyince merdivenlere sessizce yöneldim. Kahvaltı masası hazırlanıyordu. Ve ben ne yazık ki merdivenlerde de en azından o ikisinden birine rastlamayacak kadar şanslı değildim.
"Jeongin," diyerek bir adım geri attı annem merdivenlerde. Üzerinde diz kapağının altına gelen siyah bir elbise vardı. Saçları dümdüzdü ve topukları yüksekti. Canını yakıyor olmalıydılar.
"Bu halin ne?" Şaşkın ve öfkeliydi, tersinden kalkmış olmalıydı.
"Özür dilerim anne. Günaydın." diye mırıldandım ellerimi arkamda birleştirerek. Üzerimdekileri süzüp önüne döndü ve merdivenlerden inmeye kaldığı yerden devam etti. "Baban bu halini görmeden odana geç ve hazırlan."
Elbette.
Hızlıca merdivenleri tırmanıp kendimi odama attığımda çantamı bir kenara fırlatıp Hyunjin'in telefonunu masamın üzerine bıraktım. Altıma kahverengi bir şort üzerine de beyaz bir tişört giydim. Dağılmış ve yıkanması gereken saçlarıma yapabileceğim bir şey yoktu. Dişlerimi fırçalayıp aşağı indim.
Yuna geç kalmadığım ve eğlenemediği için kahvaltı boyunca surat asarken ben yemeğimi nasıl yersem daha kısa sürede biteceğini çözmeye çalışıyordum. Aslında dün ki kadar kötü değildi her şey, çünkü sanırım iştahım kapanıyordu.
Kahvaltıdan sonra babam işe Yuna okula gittiğinde annem de akşama kadar evde olmayacağını belirterek garaja ilerledi ve böylece ben de odam çıkıp biraz ders çalışabilmeye vakit buldum. Aslında ders çalışmaktan nefret ediyordum. Ama liseden öğrendiğim bir şey varsa, o da ders çalışmayı ne zaman bıraksam hayatımın tepetaklak olduğuydu. Öncelikle notlarım düşüyordu, ayrıca ders çalışmadığım vakitlerde dışarıda arkadaşlarımla başıma belalar alıyordum- ki bu bileşim benim için ölümcüldü. Çünkü ailem büyük tehlike teşkil ediyordu.
Bir süre odamı düzenledim. Ardından güneşin açmasıyla bir örtü ve kitap alıp şarj olmuş telefonumla beraber bahçeye inmeye karar verdim.
Lia cidden dün akşam yediği şeyin fotoğrafını atmıştı. Bir tabak bezelye, yoğurt ve kızarmış ekmek. Gördüğüm manzarayla acıksam da bunu görmezden gelip kahvaltısına geçtim. Sandviç ve portakal suyu mu? Bu kız hayatını yaşıyordu.
Böyle onu cezalandıramazdım.
J: Akşamları ekmek yemek yok. Ev yemeği yiyeceksen en fazla dört kaşık yiyebilirsin.
J: Peki sabahları sandviç? Hayır, hayır. Karbonhidrattan yüzün görünmüyor Lia.
J: Şu kıyafetlerini de düzgün seç. Kim bordo pantolonla bordo kazak giyer?
Arka bahçe sakindi ve saat iki civarıydı. Birazdan öğle yemeği vaktiydi, bu yüzden biraz keyiflenmiştim. Bir kaç dakika sonra örtüye uzanmış, kitabıma başlamıştım. Kitap okumaktan nefret etmiyordum, aksine çok hoşuma gidiyordu. Hyunjin biraz haklı olabilirdi.
Kitap eski dönemlerin Fransa'sında geçiyordu. Varlıklı ama yaşlı bir kont, genç bir kızla evleniyordu fakat bu evlilik kızın isteği dışında gerçekleşiyordu. İlk gecede kont kalp krizinden öldüğünde ise kız başından beri arzu duyduğu kontun genç ve yakışıklı yeğeniyle evleniyordu.
Kitabın sonuna doğru birden telefonum çalmaya başladığında sıçrayıp doğruldum ve uzanıp beni kimin aradığına baktım. Tanımadığım bir numaraydı.
"Evet?"
"Telefonunu ceplediğin çocuk ben. Tanıdık geliyor mu?"
Gülümsememek için dudağımı dişledim ama bunun için çok geçti. Şimdi numara yapma vaktiydi. "Aa... Evet. Fark ettim ama daha sonra nasıl ulaşacağımı bilemedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad blonde, hyunin
Fiksi PenggemarBeni başrolleri yakınlaştırmak için yazılan ikinci karakter, hikayesini dinlemek istemediğin figüran olarak hatırlarsın. Ama herkesin bir hikayesi vardır. Ve ben o sarışınım. Sen ise, bende nefret ediyorsun. Tw!! ED cr:besa