Bütün amalara rağmen Göktürk eşine bile bakmadan çıktı odasından. Kalbinde hissettiği ağırlığı unutmayı seçti. İçinde ki kurdu içini parçalıyordu sanki. Eşini özleyen kurdu ona hasretti. Lakin eşine bakmak Göktürk'ü çok üzüyordu. Sanki o ulaşmaması gereken bir elmaydı. Ona bakmamalı, dokunmamalı ve sevmemeliydi. Onsuz kalmalı Cihan 'de benliğini kaybetmeliydi.
Lakin kendine itiraf edemediği bir huzursuzluk vardı. Cihan 'n yanında adeta beyni uyuşuyordu. Onun kölesi haline geliyordu. Ve aşk buydu sanki. Yanlışlara, yalanlara rağmen. Cihan isterse kendi canını bile verecekti Göktürk. Gözyaşlarına dünyayı yakardı. Gülüşü için binlerce altın verebilirdi. Onun her halini öyle seviyordu ki, kalbi sanki göğüs kafesini parçalayacaktı.
Arel gözlerini tavana dikmiş genç hekimin dediklerini düşünüyordu. Bunca yıl sevgisiz bir eşe sahip olmak. Onu çok yormuştu. Onu umutla beklemişti genç omega. Bıkmadan, usanmadan. Yüreği yorgun düşmüştü tek kişilik savaşında.
Ne yaparsa yapsın Göktürk hep gidiyordu. Bütün amalara rağmen gidiyordu hem de. Göktürk' ün bu davranışları Arel' in kendisini kirli ve çirkin hissetmesini sağlıyordu. Aldatılan kendisi değil, Göktürk' müş gibi...
Her gün bir önceki güne göre daha fazla kırılıyordu. En büyük kırgınlığı bir baba olmasına rağmen oğluyla ilgilenmeyişiydi. Kendini sevmemesini kaldırabilirdi lakin Umut sadece kendisinin değil Göktürk'ün da oğluydu. Umut oldukça güzel bir çocuktu. Akıllı, sevimli, söz dinleyen, yetenekli. Umut bazen babasına resimler yapardı. Arel oğlunu çizim yaparken izlemeyi çok severdi. Küçük dudaklarını büzer, kaşlarını çatardı. Mükemmeliyetçiydi Umut o yaşına rağmen. Arel bazen kendini tutamaz konsantre olmuş oğluna sarılarak, onu öpücüklere boğardı. O zamanlar bu soğuk sarayda küçük çocuğun neşeli kahkahaları yankı yapardı. İş yapan hizmetliler bir kaç dakika durur o güzel kahkahaları keyifle dinlerdiler.
Arel onun o adamla mutlu oluşunu hissediyordu. Bazı geceler onların aile olma hayalleri kurduğunu duyuyordu. Eğer Arel şuanda hayattaysa bunun en büyük sebebi oğluydu. Eğer oğlu olmasaydı Arel hayata gözlerini çoktan yummuştu. Bu kırgınlıklar onun zayıf bedenine fazlaydı. sevilmeyen bir eş olmak, içindeki kurdu acıya boğuyordu.
Bir bedende iki kişilerdi hepsi. İki ayrı zihin.
Gözyaşları yanaklarını ıslatmaya başladı her gece olduğu gibi. Zavallı omega. Böyle olacağını bileydi bebekken hayata tutunmaya çalışır mıydı acaba? Herkes ondan vazgeçmişken... Ailesini özlüyordu. Gerçek bir ailenin varlığını çok özlüyordu. Kocaman sarayda sadece oğlu ve kendisi vardı. Kral eşi olmasına rağmen o adam, ondan daha çok söz hakkı vardı. Bir hayaletti Arel.
Ve bundan fazlasıyla sıkılmıştı...
Hatırlıyordu da. Bir gün Cihan' e sesini yükselttiği için Göktürk ona tokat atmıştı. Üç yıl geçmesine rağmen o tokat hala yanağında tazeydi. Günlerce yatağından çıkamamış, yemeden içmeden kesilmişti. Çok yorulmuştu ve bu yorgunluğun tarifi yoktu. Sebebini anlamıyordu. İnsan anlayamadığı bir şeyin çözümünü de bulamazdı. Teninde kış yanığını hissediyordu, bileği kırılmış, kırılmasına rağmen kendini çok zorlamıştı.
"Hakan." diyerek seslendiğinde kapı açılmış, cılız bir omega girmişti içeriye.
"Bana sıcak bir duş hazırlar mısın?" diye sorduğunda Hakan dolu gözleriyle başını sallayıp odadan çıkmıştı.
Derler ki;
Sevgisiz bırakılan bir omega çok yaşayamaz.
Derler ki;
Yaşamak bir zülum,
Ölüm ise bir hediyedir.
Derler ki;
Ölüm geldiğinde,
Tamamen unutulur.
Boş mezarı olur yatağı.
Siyahlar olur beyaz,
Güneş doğmaz.
Ay ısıtmaz.
Yıldız ağlar,
Karanlık ziyafet çeker.
Derler ki;
Sevgisiz bırakılan omega çok yaşamaz.
Olur hediyesi Tanrı' dan hediye ölüm.
Derler ki;
Diğer omegaların yanına gider sevgiyle.
Bulur sevgiyi anca o zaman.
Derler ki;
Kim omegasını sevgisiz bırakır,
Gün doğmaz,
Güneş gülmez,
Ay ölmez.
Gün yüzü doğmaz.
Ölümlerin en beteri olur cezası,
Çeker sefayı ateşlere.
Derler ki;
Ölürse omegası,
Fark etmez ise eşi,
Ölür kurdu,
Fark etmez.
Eşi gibi.
Arel derin bir nefes alırken Hakan ve birkaç hizmetçinin sıcak suyu hazırladığını gördü. Ardından Yekta içeri girdi.
"Kontrol etmeye gelmiştim." dediğinde hizmetçiler eğilerek odadan çıktı. Aslında saray halkı her şeyin farkındaydı. Yekta' ın Kral' eşine olan düşkünlüğünü, sevgisinin...
Cihan' ın Kral' ı parmağında oynatmasının... Ama korkuyordular ağızlarını açmaya. Açarlarsa biliyordular sonları celladın baltasında olacağını. O yüzden sarayda çalışanlar üç maymunu oynuyor, ama sessizce ağıt yakıyordular. Yekta yavaşça Arel'i kucakladı ve onu hazırlanan suyun içine bırakırken üstende ki kıyafetleri yavaşça çıkardı. Zaten genç omega sadece sabahlık ve ince bir üstle duruyordu. Yavaşça, korkarak sıcak suyu doldurduğu kaseden omuzlarına, uzun saçlarına döküyordu. Genç hekimin elleri titrerken onu incitmekten ölesiye korkuyordu. Arel gözlerinin dolduğunu anlayınca derin bir nefes aldı. Eşinden görmediği sevgi, ilgiyi başkasından görüyordu. Bir süre sonra o da sevgi görmek istiyordu. Ama gördüğü kişi eşi değildi. Arel yavaşça başını arkaya çevirdiğinde Yekta' ın da dolan gözlerini gördü. Arel bakışlarını bir süre genç adamın yüzünde gezdirdi. Alt dudağını yalarken konuştu.
"Tamam" dedi çatlayan sesiyle.
"Deneyelim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarının Kavgası
Werewolf"Çok güzelsin." Dedi Alfa omegasına bakmadan. "Hem de çok. " dedi. Omega sessizce yanında duruyordu. "Ama bu beni sevmen için bir neden değil. " dedi. "Üzgünüm. " dedi ona bakmadan arkasını dönüp gitti sevdiği omeganın yanına.