Halsey - Castle
4 Temmuz, Pazartesi
09.12, Seoul.Fransız efsanesine göre; iblis denilen kişiler, güzel görünen, beyaz kişilerdir. Uzun beyaz saçlar, güzel bir vücut, güzel bir yüz. Kusursuz dudaklar, beyaz kirpik ve kaşlar ile çerçevelenen gözler. Tamamiyle güzel insanlar.
Bu insanlar köprüden geçmek üzere olan insanları karşılar, köprüden geçmelerine yardım eder onları güzellikleri ile büyüler. Akıl almaz derecedeki güzellik istemeseniz, kanmamak konusunda bilinçli olsanız bile sizi içine çeker.
Köprüden geçtiğinizde, ya da sonuna yaklaştığınızda size dans teklif ederler. Eğer danslarını kabul etmez, onları reddederseniz, sizi köprüden iter veyahut size işkenceler uygularlar; siz onlarla dans etmeye karar verene kadar.
Oyunlarındaki dansı yapmanız gerekir, onlarla afili bir oyunda en iyi figüran olarak karşılaşırsınız. Daha sonra size teklif ettikleri dansın içine çekilir, onların oyunlarına uyarsınız, uymazsanız sonu iyi bitmez.
Hyunjin beyaz iblisin kendisi oluyordu. İsteyin veya istemeyin sizi etkiliyor, güzelliği ile çekiyordu. Daha sonra ona yenilmek üzereyken, sizi dansına istiyordu. Eğer dans etmezseniz, hayır; dans etmemek gibi bir şansınız yok.
Jeongin elini uzattığı eline kenetledi. Hyunjin gülümsemiş, onu yakınına çekmişti.
Lüks arabanın arka koltuğundan indiğinde, Jeongin'i koca bir bina karşılıyordu. Elbette büyük bir şirket olduğunu biliyordu, ama bu kadar değil. Görkemli gökdelene baktı. Bina yetenekli bir mimarın elinden çıktığını belli ediyor, üzerindeki Hwang işelemelerini göze sokuyordu.
Genelde şirketler büyük binalarda olur ancak her şirket için birkaç kat kiralanırdı. Fakat şu an baktığı; muhtemelen otuzdan fazla katı olan bina tamamiyle bu adama aitti.
"Buraya krallık demek yanlış olmaz, henüz gerçek krallığı görmüş sayılmazsın fakat kaleye hoş geldin." Jeongin gülümsedi. Kralın elinden tutmuş, kalenin yeni kraliçesi olarak taç törenine yürüyordu.
Yönetim kurulu toplanmış, yapılacak yeni toplantı için Jeongin'i bekliyordu. Jeongin, Hyunjin'e uyarak büyük adımları ile içeri girmiş, asansöre binmişti.
Hyunjin elini bir an olsun ondan çekmeye çalışmıyor, Jeongin'e de izin vermiyordu. Yanından geçtiği herkes doksan derece eğiliyor, asansörde olan insanlar yere bakıyordu.
Kimse bu iblisin yüzüne bakma şerefinde bile değildi.
Üst kata çıkarak, toplantının olduğu salona adımladıklarında, geçtikleri her bir yerde eğilen insanlar doğruldukları andan itibaren onun hakkında konuşmaya başlıyordu.
"Basit bir avukat olduğunu sanıyordum." dedi tiz bir ses. "Güzel bir yüzü var." bu daha tok fakat bir kadına ait sesti.
"Hwang'ın yanına yakışmıyor." Bu sefer bir erkekti, "Fazla çelimsiz onun için." bir kadın. Tok ve güçlü bir ses. "Tatlı bir yüzü var." Kinayeli olmayan, ön yargı ya da art niyet bulunmayan ince sesli bir kadına ait ses.
"Cidden, Bay Hwang ona nasıl baktı?" Tok bir kadın sesi, arkadan topuklu sesleri geliyor ve eşlik ediyor.
Jeongin bir an kafasını eğecek gibi oldu, ama hemen vaz geçti bundan. Şeytana hayır diyemiyorsa dans etmesini bilmeliydi.
Kendinden emin adımları devam ederken sonunda toplantı salonuna ulaştıklarında, Hyunjin ellerini ayırarak elini Jeongin'in beline koydu.
Onu yönlendirerek, yargılayıcı bakışların önüne sunmuştu. Jeongin gerginlik ile yutkunmak istese bile yapmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
salvatore | hyunin
Fanfiction"Tedaviye ihtiyacın var." Yang Jeongin, adeta bir katil tarafından kapana kısılmıştı.