set it off - wolf in sheep's clothing
4 temmuz, pazartesi
13.16, Seoul.Hayatta çok yanlış yapardık. Aşık olmak ise en büyük suçlara neden olurdu.
Tarih boyunca aşk uğruna onca şey yapılmış ve bu duygu bu yüzden böylesine büyümüştü. İnsanlar aşkları uğruna yıllarca savaşmış, olmayacak şeyler yapmışlardı.
Jeongin ise hayatı boyunca bunların çok örneğini görmüştü, ve her zaman gururunu aşkın ötesine koymayacağına dair onca yemini vardı.
Oysa şimdi kendine itiraf edemediği yegane şey, Hyunjin'e çoktan kapılmış olmasıydı. Bunu kabul edemiyordu, çünkü Hyunjin'in insanı bir yanı yoktu. Ne aşık olabilir, ne de birini sevebilirdi.
O hiçbirini yapamazdı. Henüz tanımadığı bir insanın hayatına saygısı olmadığından anlamıştı bunu. Saygısı olan biri, insanları öldürmezdi, hapsetmezdi. Onun hiç kimseye saygısı yoktu, Jeongin'e bile.
Ancak, Hyunjin etrafına çevrelediği ateşe Jeongin'i çekmemişti. Onu belli bir yakınlıkta tutup beklemişti. Fakat Jeongin, tüm o ateşin ortasında duran adama olan susamışlığından geçiyordu. Ayakları, elleri yansa bile; tüm vücudu kavrulsa dahi vazgeçmeyecekti ona ulaşmaktan.
Bu kendine itiraf edemediği bir kavramdı. Bu yüzden görmezden gelmeyi seçiyordu, sadece oyundaymış gibi.
Karşısındaki genç avukat üzerine düzeltirken, sarışın adam kolundaki saate bakarak ona döndü.
"Öğle yemeğini nerede yemek istersin?" Dediğinde Jeongin kemerini düzelterek kafasını kaldırdı. Ona iyi davranmaya çalışıyordu. Ancak silkelenmeliydi.
Bu adama ufacık sevgiyi bırak, merhamet göstermemeliydi. Öncesinde gösterdiğinde neler olduğunu görmüştü. Dersini yeterince almış olmalıydı, aksinde Hyunjin yeniden Jeongin'in duygularını suistimal etmekten çekinmezdi.
"Bilmiyorum burayı çok, fark etmez." duygu değişimlerini ayarlamak istese de olmuyordu. Ona yakın olmalıydı, aynı zamanda mesafeli. Yakınında tutmalıydı, ama ulaşmasına izin vermemeliydi. Sikik oyunlarına oyunlarıyla ayak uydurmak zorundaydı.
Hyunjin gülümseyerek yanına yaklaştığında kafasını yeniden kaldırsrak ona baktı. Elini yanağına götürerek ufak bir öpücük bırakmış ve belinden tutarak yürümeye başlamıştı.
Hayatının bu kısmını hiçbir zaman böyle hâyâl etmemişti. Bir narsist ile başbaşa kalacağını, ona oyunlar oynacağını, tehlikenin ortasında olacağını düşünmemişti.
Gözlerini yumdu. Ne istiyordu Yang Jeongin?
Sevmek, sevilmek mi? Bu adamı alt etmek mi, yoksa onu kendine bağlamak mı? İkisi de aynı şeydi değil mi? Değil.
Kim olduğunu hatırlamıyordu artık. Nerden gelmişti, nereye gidiyordu. Amacı neydi, ne uğrunaydı her şey.
Yutkundu. Bilmiyordu, artık Jeongin kendine bile yabancıydı. Hyunjin istediğine ulaşıyordu belki de, Jeongin'i öldürüyordu; onu kendine yabancılaştırarak.
"Hyunjin." diyerek onu durdurduğunda, yutkundu. Ne yapacaktı bilmiyordu. Kurallar, oyunlar, insanlar, kendisi ve çıkmazları. Aralarında sıkışmıştı Jeongin, gülümseyerek ona baktı kollarını boynuna doladı.
Kalbi güvende değildi, ama huzurlu hissediyordu. En büyük yanlışı ona kalbi yapıyordu zaten, Hyunjin'e artık ihtiyaç yoktu.
***
Onun elini bırakmayarak asansörden inmiş ve üst katta bulunan dairelerden birine ilerlemişti. Sonunda elini bırakarak anahtarı çıkardığında Jeongin duvara yaslandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
salvatore | hyunin
Hayran Kurgu"Tedaviye ihtiyacın var." Yang Jeongin, adeta bir katil tarafından kapana kısılmıştı.