miley cyrus - nothings breaks like a heart
26 Nisan Seoul,
Akşam 22.38we live and die by pretty lies
these silver bullet cigarettes
this burning house, there's nothing left
it's smoking, we both know it
we got all night to fall in love
but just like that, we fall apart
we're broken-*-
"Bir süre burada kalacaksın." Jeongin düşük göz kapakları arkasından gözlerini karşısındaki adama dikti.
Kapı açıldığı anda, kocaman eve layık büyük bir oda ile karşılaşmıştı. Ancak odadaki her şey iki kişilikti, dikkat çekecek bir biçimde.
"Birlikte kalacağız." Jeongin gözlerini yumdu, derin bir nefes aldı. Bu kadar çaresiz olduğuna inanamıyordu. Tek yapmak istediği bir yerden atlamak ve bu utanç verici zamanlarını bir an önce sona erdirmekti. "Çünkü sana güvenmiyorum." Kafasını salladı.
"Tabii, haklısın. Ben sana çok güveniyorum çünkü, beni uykumda bile öldürebilirsin!" Yüzünü ona döndüğünde Hyunjin çatık kaşlarıyla ona baktı. "Sana zarar vermem." Jeongin alayla gülmüştü, gözleri doluyordu.
"Söylediğin hiçbir söze inanmıyorum." Hyunjin ciddi görüntüsünün altında gülümsemişti. "Sana hapishanedeyken söylediğim hiçbir kelime doğru değildi, ama şimdi güvenmesen bile dediklerime uymak zorundasın." Jeongin aklına gelen farkındalık ile kaşlarını çatmıştı. Şişmiş gözleri yeniden doluyordu. "Sen, bir katilsin." bir anda söylediği sözler onu beyninden vurulmuşa çeviriyordu.
"Yani?" Hyunjin rahatlıkla konuşurken, eli yatağın üzerinde duran havluya gitmişti. Hareketlenerek arkasını dönüp yürümeye başladığında Jeongin korku ile, "Nereye?" demişti.
"Duşa gireceğim, gelmek ister misin?" gözlerini devirdi. Korkunç biri olmasının yanında hâlâ aptal espiriler ile kendini güldürüyordu. Jeongin yaptığı saçma şakalar olsa bile ondan deli gibi korkuyordu. Onun varlığı da yokluğu da Jeongin üzerinde stres ve gerginliğin ağır tonlamasının etkisini bırakıyordu.
Ondan deli gibi korkuyordu, çünkü Hyunjin onu sadece öldürmezdi. Öldükten sonra bile kötü anılmasına, ailesinin utanç kaynağı, çalıştığı yerin yüz karası ve arkadaşlarının lekesi olmasına neden olurdu. İşte bu da en kötüsüydü.
Keşke beni öldürse diye düşündü. Kendini beyaz yatağa bırakırken, keşke ölsem ve kurtulsam diye sayıklıyordu sadece.
Vücudu bulunduğu gerginlik ve stres altında öyle yorulmuştu ki, saatlerce dayak yemiş gibi her tarafı ağrıyordu. Emindi ki spor yaptığı zamanlar bile böyle ağrı ve yorgunluk hissetmezdi.
Uzun bir süre öyle kalmamıştı, çünkü banyonun kapısı açılarak Hyunjin belindeki havlu ile odaya adım attığı an Jeongin doğrularak bakışlarını ona çevirdi.
Titretk bir nefes verdi, bütün vücudu titriyordu ve o bunu durdurmak istese bile asla başaramıyordu.
Hyunjin ona gülümseyerek hızlıca yatağın yanına yaklaştı. Masanın üzerindeki telefonunu alarak tam önünde durduğunda, hâlâ gövdesinde olan su damlacıkları usulca kayıyor ve parke zemine dökülüyordu.
Hyunjin tam dibinde dikilmiş telefonu ile uğraşırken, Jeongin gözlerini vücudunda gezdirdi. Daha dün gece onun adıyla nasıl inlediğini çok net hatırlıyordu. Her sefer bu son demiş ve sonrasında yalvararak devamını getirmişti. Vücudu onun için bir kül olmuş, harlanmasını istemişti. Çok netti ki, Jeongin onun vücudunu arzulamıştı. Hâlâ arzuluyordu. Üzerinde bıraktığı korku, endişe ve büyük ihtinalle travma bunu daha da tetikliyor ve akıl almaz bir hâl alıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
salvatore | hyunin
Fiksi Penggemar"Tedaviye ihtiyacın var." Yang Jeongin, adeta bir katil tarafından kapana kısılmıştı.