Yeniden

138 8 4
                                    

Sabah herzamanki gibi Buse'nin küçük kardeşi Burak başımdan aşağıya soğuk suyu boşalttı. Başlarda buna sinir olsamda burada geçurdiğim ve sabah uyanamadığım günler arttıkça alışmıştım. Ve bu sefer öcümü alacaktım. Sanki bunu beklemiyormuş gibi yaparak çığlık atıp yataktan fırladım. Burak kendini gülmekten yerlere atarken masama koyduğum soğuk su dolu balonu alıp Burağ'ın kafasına attım. Bu sefer o şaşkınca bana bakarken ben gülüyordum.
"Ya Burak ne diyodun sen 'Gülme komşuna gelir başına.' Şimdi kim gülüyo." Burada geçirdiğim süre içerisinde türkçem iyice gelişmişti ve Burağ'ın yaptığı saçma espiriler sayesinde birkaç atasözüde öğrenmiştim. Bu sefer o piç smile yaparak benim üstüme doğru geliyodu. Kaçmaya çalışsamda ayağımın takılmasıyla odamdaki koltuğa düştüm ve Burak yanıma gelip beni acımasızca hıdıklamaya başladı.
Odadan gelen sesleri duyan Buse panik bir şekilde odaya daldı ama bizim halimizi görünce o da gülerek Burağ'ı gıdıklamaya başladı. Ben en kadar uğraşsamda Burağ'ın gıdıklandığı noktayı bulamıyordum. Bir süre daha böyle oyalandıktan sonra Buse Burağ'ı bıraktı ve eski ciddi haline dönerek konuşmaya başladı.
"Evet arkadaşlar bu gün dünya için küçük ama bizim için dev bir adım olan okulun son günü." Fazla ciddi durmasına ramen aksan yaparak konuşması gülmeme sebep olmuştu.
Burağ'ı kolundan tutup kolundan kaldırdı.
"Koğuşuna dön asker." Burak gülerek odamdan çıkıp kendi odasına doğru gitmeye başladı.
Bu sefer Buse bana bakıp.
"Sende giyin marş marş." Askerler gibi arkasını dönüp mırıldanarak yürümeye başladı
"Sağ sol sağ sol..." Buse'nin bu kendini komutan gibi gösterdiği durumlarda gülmekten ölüyordum ama gülüncede kızdığı için o odadan çıkınca karnım ağrıyana kadar gülmeye başladım.
Evde en büyüğümüz Buse'ydi. Burak bende 3 ay küçuktü. Zaten evdede üç kişi kaldığımızdan başımız Buse oluyordu.
Gülmekten yaşaran gözlerimi silip dolabın önüne geçtim.
Birkaç dakka sonra herkes hazırlanmış ve salona inmişti.
Son konturolleride yapıp çıktık evden. Evle okul arası fazla mesafe yoktu ama bizim Burak yürümeye üşenince havaalanında tanıştığım taksici Ahmet amcayı aradık. Ahmet amca burada birçok kez hayatımı kurtarmıştı.
...
Okula geldiğimizde bizim tayfa kapının önünde dizilmiş bizi bekliyodu yanlırına gidip tokalaştık ve müdürümüzün boş konuşmasını dinlemek için bahcede sıraya geçtik. Nerdeyese bur saat süren boş konuşmadan sonra sonunda karneleri alıp okuldan ayrıldık. Bizim grup gezmek için biyerlere gitmeyi teklif etsede akşam Amerikaya gideceğim için reddedip evin yolunu tuttum. Burak ve Buse benim bu gün gudeceğimi bildikleri için bir açıklama yapma geregi duymadım. Eve geldiğimde yanıma aldığım yedek anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Burdada birçok arkadaş edinmiştim ama onlar bizim kızların yerini tutmuyordu. Ve gerçekten özlemiştim Los Angeles'ı.
...
Bir kaç saatlik çabalarım sonucunda hazırlamıştım valizimi. Salona inip kendimi yorgunlukla ikili koltuğa attım ve telefonu cebimden çıkardım. Her akşam kızlarla konuşuruz ve benim telefonum kapalı olacağından merak etmemeleri için şimdiden arama kararı aldım.
"Alo Ash ne oldu erkenciyiz bu gün." Ufak çaplı bir kahka atıp konuşmaya başladım.
"Yok bişey ya akşam konuşamayiz diye şimdi aradım Amber." Telefondan birkaç saniye ses gekmidi.
"Tamam ama neden ki."
"Okul sonu partisi gibi birşeyler yapcağız ve bend etelefonu evde bırakıcam kural gibi bişeymiş saçma ama eylenceki oluyomuş." Yalanları arka arkaya sıralarken kendimden hayretetmiştim. 'profesyonel yalancı'
Birkaç dakka daha konuştuktan sonra vedalaşıp kapattık telefonu.
Ama bu seferde uçağa yetişmek için bir koşturma başlamıştı. Ahmet amcayı arayıp acele gekmesini istedim ve kendimden ağırl valizimi çekiştirerek kapının önüne çıktım. Zaten çok geçmeden Ahmet amcada gelmişti. İş birliğiyle valizi bagaja atıp arabaya bindik.
"Uçur beni Ahmet amca kaçtı bizim uçak." Tani bu kadar kötü şakalar yapan biriyle aynı evde kalınca banada bulaşıyordu saçma şakaları. Aslında tam olarak şakada yapmıyordu ama neyse.
...
Koşar adımlarla uçağa yetişmeye çalışıyordum ama valizim beni ciddi anlamda yavaşlatıyordu. Sonunda valizi teslim edip uçaktaki yerimi aldım ve kulaklıklarımı takıp uyumaya çalıştım. Evimi ve arkadaşlarımı özlemiştim.
...
Bilmem kaç saatlim yorucu bir yolculuktan sonunda sonunda Los Angeles'a gelmiştim. Hemen en yakın taksiye atlayıp adresi verdim. Sonunda o eski tanıdık kapının önünde durduğumuzda adama parasını veridim ve valizimide alıp arabadan indim. Buradan ayrılırken çantama attığım evin anahtarını cebimden çıkarıo kapıyı açtım evde kimse yoktu. Valizimi odama taşımak için çekiştirmeye başladım. Odam fazla değişmemişti sadece birinin kaldı anlaşılıyordu. Acaba kim kalıyordu odamda. Dolabın kapağını açtım. Kıyafetlerim hala duruyordu nerdeyse hiç dokunulmamıştı. Valizimi dolabın büyük gözüne atıp alt kata indim. Bu evi ciddi anlamda özlemiştim. Tam birkaç merdiven inmiştim ki kapının sesini duymamla olduğum yerde kaldım. Biri kapıyı açıp eve girdi ve bağırmaya başladı.
"Amber, Jess, Cam." Bu ses bana fazla tanıdık geliyordu ama bu imkansız değilmiydi. Olduğum yerde kıpırdamadan merdivenlere çöktüm ve oturdum. Aynı ses yine bağırmaya başladı.
"Ashley sen mi geldin." Bu Bella'nın sesiydi. Hızla yerimden kalktım ve koşarak aşağıya indim. Evet bu oydu karşımda dikilmiş soluk teni ve morarmış dudaklarıyla bana bakıyordu. Yüzüne korkunç bir gülümseme yerleştirim konuşmaya başladı.
"Evine hoş geldin Elizabeth." Tiz bir sesle bağırmaya başlayınca bemde kulaklarımı kapatıp ağlayarak bağırmaya başladım.
"YETER KES ŞUNU!!!"
Bacaklarım güçsüzleştiğinde kendimi yere bırkatım. Hala ağlıyordum.
Kapının tekrar açıldığını duydum ama bu sefer gerçekten onlar gelmişti. Amber korkuyla bana doğru koşarken Nash ve Jess çoktan yanıma gelmişti.
"Ash iyimisin Ashley." Gözlerimi kapatıp ağlamaya devam ettim. İki kol beni sarınca düşünmeden bende karşımdaki kişiye sarıldım. Nash'in huzur verici kokusu içimi doldururken kendimi tamamen bıraktım ve hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Bütün grup etrafımda toplanmış beni sakinleşirmek için çabalıyorsu. Kendimi güçsüz hissediyordum. Etraf yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Artık direnemediğimi hissedince kendimi karanlığa bıraktım.

Hayaller Parkı // Nash GrierHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin