seni seviyorum, on dört

3K 529 297
                                    

- jisung -

ne düşünmeliyim, ne yapmalıyım, geri dönüp sarılmalı mıyım hiçbir şey bilmiyorum. ısırdığım dudağımla beraber sıkıca çantamın iplerini tutarken gözlerimi kapatıp sıcak yaşların yüzümü bulmasına izin verdim.

bir hafta olabilirdi, kimine anlatsam belki komik gelebilirdi ama sanki bir hafta boyunca onu görmemek düşüncesi bana bir ay gibi geliyordu ve kalbim bu düşünceyi kaldırmıyordu.

"ağlama Jisung," dedim zorlukla kendime. eğer ağlarsam geri dönerim, ağlarsam geri döner ve koşarak beni hala o yolun başında bekleyen Chan'a sımsıkı sarılırdım. belki gitme diye onun karşısında da ağlardım, bilmiyorum.

"bir," diyerek kafamı dağıtmak için adımlarımı saymaya başladım. "iki, üç, dört, beş, altı..."

ama devam edemiyordum.

adımlarım durdu, usulca arkamı döndüm tam da binanın köşesinde iken, Chan da yeni yürümeye başlamıştı, olduğum yerde durup benden adım adım uzaklaşmasını izlerken bir hafta boyunca nasıl dayanacağım gerçeği belirsizdi.

yürüdü, yürüdü ve en sonunda da görüş açımdan çıktı.

onun yokluğu ile hemen dibimdeki banka oturup çantamın içinden bana getirdiği kar küresini çıkarttım, güldüm. şapşal, benim orada unuttuğumu sanıyordu.

oysa bu sadece bahaneydi.

onunla okul dışında bomboş bir sebep ile görüşmek için.

oflayarak ellerimi yanaklarıma bastırdım ve bankın üzerinde bağdaş kurarak oturdum, üstümdeki hırkasına sarınmış sadece kendimi alıştırmaya çalışıyordum, daha ilk dakikadan evet.

geç saatte yurt odasına geçtiğimde herkesi uyuyor bekliyordum ama felix eşyalarını yerleştiriyordu, gözleri beni bulurken kaşlarını kaldırdı. "aradım, ulaşılamıyordu."

telefonumu salladım. "şarjı bitmiş, ölmüş iyice. arkadaki şehir parkındaydık chan ile." sonra ekledim. "chan gitti bir haftalığına."

sırtımdaki çantayı çıkarıp dolabın içine bırakıp yatağımın üstüne oturdum, felix kaşlarını çatıp bana doğru ilerledi. "neden ki?"

"öyle. aile buluşması, gibi gibi."

saçımı okşadı. "moralin fena düşmüş han ji."

"of felix ya, bu çocuk çok şapşal. ya uçakta onu tetikleyecek bir şey olursa veya havalimanında, çok kalabalıktır orası. ne yapacak?"

felix ben destek beklerken gülmüş, bense koluna yapıştırmıştım bir tane. "bebeğim," dedi yüzüme bakarak. "chan hyungun oraya ilk gidişi değil, elbette kendini sakinleştirecek şeyler yapıyordur. müzik dinlediğini söylemişti bana, gözlerini kapatıp müzik dinliyormuş. ailesi de direkt havalimanından alacak zaten onu. endişelenme bu kadar."

"bilmiyorum." deyip başımı geriye attım.

Chan için ben her zaman tetikte olan biriydim ve şimdi benden uzak, yalnız başına olması beni korkutuyordu. üzerime pijamalarımı giyip yatağa geri girerken felix de bir süre sonra uyumuş, ben de tamamen yalnız kaldığım odada resim çizmeye başlamıştım.

aklıma ilk gelen şey olarak bir uçak çizerken - ki sebebi bariz belliydi - şarja taktığım telefonumdan ara sıra saate bakıyor, bazen de sanki uçağı görebilecekmişim gibi camı kontrol ediyordum.

üçü görmemle beraber yutkunurken deftere döndüm geri, anlaşılan iç sıkıntısından dolayı bu gece bana uyku yoktu, öyle de olmuştu. sabah ruh gibi bir yüzle okula gidip direkt başımı sıraya koyarken muhatabım olan kimse yoktu.

sweet night, chansung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin