chan'ın güzeli, on beş

3.2K 513 249
                                    

saniyeler yok, saçma sorular, arabalar, binalar, gereksiz bilgiler, zihnimin içinde gerçekten hiçbir şey yok, bir dakikada bile binlerce düşünceyi zihninden geçiren ben şu an tek bir şeye odaklıyım. ona.

bankta oturuyoruz, göğsüme yatmış, gövdeme sarılıyor, kollarım aynı şekilde ona sarılı.

bazı küçük gözüken şeyler benim için çok büyük.

bir insana tereddüt etmeden dokunmak mesela, bir insanla iyi hissetmek, bir insanla tüm dünyayı yok saymak benim için çok büyük. onu öpmek, ona duygularını itiraf etmek, bunlar benim için çok büyük.

ve ben bunları onunla başarıyorum.

beni öptü.

onu öptüm.

ve dile getirdim sevgimi.

saat on iki ama kaç geçiyor bilmiyorum, saymadım, sayacak kadar umurumda olmadı, unuttum belki de ama şu an saate dair bildiğim tek şey on iki. gerisi yok.

sadece bizim olduğumuz parkta etrafımız kiraz ağaçlarının yaprakları ile doluydu hatta ara ara bizim de üstümüze düşüyor, Jisung gülerek onları silkeliyordu.

"beni kandırdın." dedi. "bugün uçağa bineceğini sanıyordum."

galiba evet ama tam sayılmaz.

"aslında öyleydi." dedim. çekinmedim. "ama dayanamadım. biraz erken kaçtım."

güldü, daha sıkı sarıldı. "iyi ki geldin," deyip kedi gibi saçlarını göğsüme sürtmüş, bankta biraz daha kaymıştı bana doğru. başımı eğip saçlarını öptüm. "sana gelmeyi dört gözle bekledim."

"inan ben de." iç çekti. "yurda gitmek istemiyorum, sabah görüşeceğiz ama gitmek istemiyorum."

öyleyse.

beraber uyuyalım?

sahi, ben korkmuyorum artık.

"benimle." dedim. o kafasını göğsümden kaldırıp bana bakarken gözlerimi güzel yüzüne sabitledim. "kalmak ister misin?"

güldü. "asla reddetmem ama sabah erkenden yurda gelmemiz lazım, okul kıyafetlerim ve çantam için."

sen gel de o hiç sorun değil.

kafamı salladığımda elimi tuttu, beraber benim geldiğim yolu geri dönerek eve doğru yürümeye başladık. zihnimin içinde sadece bana dediği 'seni seviyorum' cümlesi ve öpücüğü canlanıyordu.

"chan," dedi sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi. "biz sevgiliyiz değil mi?"

sevgilim.

bunu bana sorması o an tatlı geldi, kalbimi ısıttı. "hıhı," dedim elini daha sıkı tutup, güldü, "güzel öyleyse," deyip devam etti.

beraber binanın önüne geldiğimiz de ise içimdeki o hisse engel olamadım. "yetmiş saniye," dedim. elini elimden çekti, başını salladı. "bir!"

sonra da hızla merdivenlere atıldı, arkasından koştum hızla, ellerim düşer diye tetikteydi ama düşmedi, bu sefer altmışıncı saniyede oradaydı. altmış beşinci saniyede ise ben.

şifreyi girdi, eve girdik, kenardaki valizimi gördü, elimi enseme attım. "şey, ben geldiğim gibi çıktım da."

"yemek de yemedin yani?"

"evet..."

iç çekti. "koca bebek."

saçlarımı okşadı, beraber on beş saniye bekledik, ellerimizi yıkadık, sonra Jisung mutfağa geçti beni zorla duş almaya gönderirken. banyo edip yanıma aldığım kıyafetlerimi giydim, saçlarımı kuruladım.

sweet night, chansung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin