son bir, on dokuz

2.4K 427 167
                                    

"chan?"

sesini duymamla beraber kafamı ona çevirirken yüzümü görür görmez gözleri büyüdü, kahkaha attı elini ağzına kapatırken, hayretle bana baktı. "sevgilim, bu halin ne?"

evet, boya olmuş yüzüm, tişörtüm ve ben.

mükemmel bir üçlüyüz.

elimi enseme attım. "boyalarını toplayayım dedim ama sakarlığım tuttu, bu haldeyim hehe."

kıkırdadı. "koca bebek."

yanıma gelip uzanarak sağ yanağımda tek boş kalan noktaya dudaklarını bastırmış, güzel bir öpücük bırakıp geri çekilmişti. "teşekkür ederim." güldü. "gel, seni temizleyelim ilk, sonra odayı toplarız."

zaman ne kadar geçerse geçsin değişmeyecek üç şey var.

bir, jisung'a olan aşkım.

iki, sakinleşmek için sekize kadar saymam.

üç, sakarlığım.

evet, şey, hehe.

jisung "channie mavi olmuş!" diye dalga geçerken elini tişörtümün eteklerine attı, kollarımı kaldırdım ve tişörtümü çıkarmama yardım etti. elinde top yaptığı tişörtüm ile ilk önce yüzümdeki fazla boyalar düşmesin diye silmiş sonra da tişörtü kenara koymuştu.

"sen banyoya geç, suyu ayarla, geliyorum, saçlarını yıkayalım." dedi. anında başımı sallayıp banyoya koştum, jisung da üstünü değiştirip yanına gelmiş saçlarımı yıkamıştı. olduğum hali değiştirip bu sefer ona doğru döndüğümde yüzümü yıkadı.

"geçti sanırım hı?" deyip geri çekilip vücuduma bakmış, başımın arkasına da bir göz gezdirmiş sonra sa suyu kapatıp saçlarıma havlu dolamıştı.

sonunda gözlerimi rahat rahat açabilmenin şerefine güldüm.

o da yanıma gelip saçlarımı kuruladı. "eline yüzüne bulaştırmışsın hep, koca bebek." kaşlarını kaldırdı. "bugün dersin erkenden mi bitiyordu, ben mi karıştırdım?"

"yok." dedim hemen. "doğru biliyorsun ama son ders iptal oldu bu yüzden erken geldim." ekledim. "sana cheesecake aldım."

anında gözleri parladı, "ne!" dedi sonra da mutfağa koştu. dolabı açıp kontrol etti, gözleri oraya bıraktığım paketi gördüğü gibi mutlu bir şekilde bana odaklanırken olduğu yerde durup bana bir sürü öpücük attı. "çok, çok, çok, çok seviyorum seni!"

"ben de seni," deyip karşılıksız bırakmadım onu. yanıma geldi, üstüme atladı, boynuma sarıldı, kahkaha atarken onu artık ikimizin kullandığı çalışma odasına götürdüm. yanaklarımı sıkmayı bırakıp indi ve güldü.

"şimdi şurayı toparlayalım bakalım."

oda artık ortadan ikiye ayrılmıştı sanki, bir taraf tamamen jisung'a aitti, boyaları, tuvalleri, kalemleri, rengarenkti diğer taraf ise sade koyu tonlarda ve mimarlık bölümün eşyaları neyse tam da ondandı.

yere düşürdüğüm boyayı gülerek eline aldı ilk, kapağını kapatıp kutuyu sildi ve rafa yerleştirdi, ben de yerdeki kurumuş boyayı bastıra bastıra sildim. havalar soğumaya başladığı için jisung'un üzerine hırka verdim, beraber yemek yedik.

sonra da salondaki yerimize geçtik, tatlılarımızı yerken film izledik, beni sevdi, onu sevdim, yarın haftasonu ve haftalık tempomuz yavaşladığı için rahattık bugünlük.

su almak için yanımdan kalktı, ben de kar küresi ile oynamaya başladım ama bir anda televizyon gitti, ışıklar kapandı, çoğu yakındaki yer karanlığa bürünürken onun "chan!" diyen korkulu sesini duydum.

sweet night, chansung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin