Bölüm şarkısı: F. Chopin : Nocturne in c sharp minor for violin and piano
***
'Anne kanalı değiştirir misin? Arabesk dinlemekten bileklerimi kesmeme çok az kaldı.'
Bıkkınlıkla söylediğim cümleler babamın radyoda son ses açtığı Müslüm'ün feryatlarını bastıramamış olsa gerek ki annemden bir tepki alamadım. Cevap vermesini beklemiyordum zaten, kanalı değiştirse yeterdi. Sesli bir nefes koyverip arka koltuktan babamla annemin arasına başımı uzatmak istedim ama emniyet kemeri ani hareketimden kitlenip boynumu acıtınca daha da sinirlenerek yerime geri çöktüm. O anda şarkı bitince tam anneme seslenmek için hareketlenmiştim ki spikerin listesinin sıradaki şarkısı ağzımı açmamla kapamama sebep olacak kadar hızlı bir keman solosu girişiyle yüreklerimizi dağlamaya devam etti.
'Bari sesini kıssanız' diye mırıldandım. Aslında ben de severdim arabeski, çalan şarkıların hepsini de ezbere biliyordum ama bu kadarı fazla gelmişti. Asıl şaşırdığım şey ise annemin şimdiye kadar 'Başım şişti, kapatın artık şunu ' diye söylenmemesi olmuştu. Kendimi oyun bozan çocuk gibi hissetsem de bir saattir dinlediğimiz şarkılardan ağlamama ramak kaldığı için daha fazla dayanamadım. Güllü'nün sesi arabayı doldururken emniyet kemerimi çıkarıp kalçalarımı öne doğru kaydırdım. Kollarım yerini ezberlemiş gibi, dirseklerim hemen annemin ve babamın koltuğunun omuz kısımlarına oturmuştu. Pencereden bakan yaşlı teyze edasıyla uzattığım kafamı bir anneme bir babama çevirip kınayıcı bakışlar atıyordum. Annem yüzüme bakarken, babam bana dönüp ardından hemen yola odaklanmıştı. Attığım mahzun bakışlar anneme ulaştı 'ne oldu' der gibi başını iki yana ruhsuzca salladı. Saat gece biri çoktan geçerken gözlerinde yorgunluk ve ilaçlardan kaynaklı bir mahmurluk vardı. Müziğin etkisinin de olduğuna emindim. Yüzündeki ifadeden sonra ondan istemek yerine zar zor radyonun ses ayar düğmesine uzandım parmak uçlarımı yuvarlak düğmede kaydırarak sesi kıstım. Yandan babama atığım bakışlarla tek kaşının havaya kalktığını gördüğümde önüme dönerek gözlerimi devirdim.
'Ne yapıyorsun' babamın sorgulayıcı tavrı lüzumsuz gelse de kendi yararım için sesimi çıkarmamam gerektiğini biliyordum. Gövdemi biraz geriye kaydırıp daha rahat bir şekilde oturdum, dirseklerimin yerini avuç içlerim almıştı.
'Daha fazla dayanamadım, içim şişti.' nazlı çocuk sesimi kullanmam kendime bile itici gelirken babamda işe yaramasını umdum. Beni umursamadan elini düğmeye atıp sesi açarken biraz önce öne itelediğim nazlı çocuk boynunu büküp Güllü'ye eşlik etti. Yardım dilenircesine öne uzanıp anneme baktım ama kafasını cama dayamış bizim gereksiz atışmamızda çoğu zaman olduğu gibi tarafsızlığı seçmişti. Ondan ümidimi kesip tekrar düğmeye uzandım ve hızlıca radyoyu kapattım. Normalde bu kadar ısrarcı ve dediğim dedik biri değildim ama sebeplerim geçerliyse sonuç inada çıkıyordu. Kıvrımlı yoldan, fazla yemek yemekten ve yüksek sesli arabeskten kusmak üzereydim. Kötü bütün huylarımı aldığım gibi inadımı da babamdan almıştım. Annemin dediği gibi babamın kızıydım. E ben kapatırsam o da elbet açacaktı radyoyu, hem de daha sesli bir şekilde. Kızsam da babamla konuşabilmek için bıkkınlıkla düğmeye tekrar uzandım ve biraz önce yaptığım gibi radyoyu kapattım. Bu sefer ona bakmadan hemen konuşmaya başladım.
'Baba gerçekten midem bulanıyor, yağmur yağıyor diye camı kapattırdınız temiz hava alamıyorum. Yollar desen yılan gibi, sesten iyice kötü oldum. Bak kusacağım az kaldı.' Cümleler ağzımdan ağlamaklı çıkarken koltuğuma iyice kurulmuş bir yandan da emniyet kemerimi takmak için debeleniyordum. Kıpırdadıkça mide bulantım artarken yüzümün renginin iyice beyazladığını hissediyordum. Babam dikiz aynasından ufak bir bakış attıktan sonra kafasını salladı. Bu da hissettiğim gibi gözüktüğüm anlamına geliyordu. Önüme dönmüş şiddetlenen yağmurdan zar zor görünen yolu izlerken bir kaç saniyelik sessizliğin ardından çok yoğun bir ışık gözümü aldı. Beynim bilincimden habersiz neden ve neye karşı olduğunu bilmediğim bir çığlığın dudaklarımdan fırlaması için vücuduma komut verirken kendi sesim kulaklarımda patladı. Babamın bize doğru gelen arabadan kaçmak için yaptığı manevra arabayı sarstı ve ben daha ne olduğunu anlamadan dalından kopmuş yaprak gibi savrulmaya başladık. Her şey gözlerimde ağır çekimde yaşanırken, beynimin bin bir köşesinde alarm çanları son ses çalışıyordu. Metal metale vuruyor, bütün uzuvlarım titriyor, kulaklarım çınlıyor ve her bir vuruştan sonra ölüm sessizliği çöküyordu. Gözlerimi refleks olarak kapattığımda yaşanan sarsıntı vücudumda artçılarını sürdürüyor ama azalmadan daha şiddetli vuruşlarla var oluşumu sorguluyordu. Neredeydim, hangi zaman dilimindeydim, kimdim, neden buradaydım ve ben neden bunu yaşamak zorundaydım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEYULA
Teen Fiction...Üstündeki eşyalardan bağımsız gözlerine bakarak konuştum. 'Çok siyahsın' Dalgın bakışlarım ellerime düştü ve damarlarımı incelerken, parmak çizgilerim yerini karanlık, çıkmaz sokaklara bıraktı. Beni siyah gözlere esir eden, dilsiz, hare...