Bölüm şarkısı: Fleurie - Love and War
***
'Şişşşş, korkma.'
Bütün hücrelerim buz keserken donup kaldım. Zaten hareketsiz bedenim sesiyle olduğu yere sabitlenmişti. Pelteleşmiş vücudumu ancak nefes alıp verecek kadar kullanabiliyordum. Dağınık, sıcak nefesi yanağıma çarpıyor, sakalları kulağıma değiyor ve ben yer ayağımın altından kayarken zor ayakta duruyordum.
Verdiği emre tezat tir tir titrerken, şuan beni burada öldürse, haberin teyzemlere nasıl ulaşacağını düşünüyordum. Belki bir polis memuru arar, bu saate yabancı numaranın aradığını gören teyzem, daha telefonu açmadan fenalık geçirmeye başlar. Eniştem sakin olmasını söyleyip telefonu açar ve karşıdan 'Sibel Korkmaz'la mı görüşüyorum?' sesi gelir. Eniştem, 'Ben eşiyim, buyurun.' diye yanıt verir ve sonra fişler kopar. Öldüğümü duyan teyzem, Zehra, eniştem yıkılır.
Lanetli olduğunu düşünen ben için hiç de imkansız bir son gibi görünmüyordu. Zaten şuan bu konumda kıpırtısız dururken, arkamdaki adama gel beni öldür demesem de olurdu.
Bir şey yapman gerek, bir şey.
Hızla bacağımı geri savurup denk gelmesi için dua ettiğim hamlemi yaptığımda ayağım sert bacağına çarptı.
'Rahat dur.' Uyarı dolu fısıltısı içimi titrettiğinde beni daha çok kendine çekti.
'Sessiz ol.' O anda beni kovalayan kişiler sokağın başında belirdi. Adamlar ışığın altında oldukları için biz onları net bir şekilde görebiliyorduk ama onlar bizi göremiyordu. Bu sırada gelen siren sesi iyice yaklaşmış, müzik sesi de kesilmişti.
O da mı birilerinden saklanıyor, senin kaçtığın kişilerin onlar olduğunu nereden biliyor? Yoksa aynı kişilerden mi kaçıyorsunuz? Mezarın kenarından kafasını uzatmış, yanağını toprağa koyduğu elinin üstüne dayamış meraklı bakışlarla on üç yaşım sorularını sıralamıştı.
Şuan merak etmem gereken bunlar değildi, buradan nasıl kurtulacağımdı. Önce kimden kacağıma karar vermem gerekiyordu. Arkamdaki adam mı daha tehlikeliydi yoksa beni kovalayanlar mı? Anladığım kadarıyla sırtımı dayadığımın benimle bir derdi yoktu. O kendini kurtarmaya çalışıyordu. Ama asıl anlamadığım kovalayanların benimle derdi neydi?
Uslu bir kız olup sessiz olmayı tercih ettim. Hareket etmeye kalksam da sırtımı dayadığım kişinin izin vereceğini sanmıyordum ama yine de bunu kendim de daha mantıklı bulmuştum.
Adamlar etrafına bakınırken ben de onları izliyordum.
'Nereye gitti bu şıllık?' Şıllık derken? Soldaki adamın sesiyle gözlerim büyümüş, benim hakkımda söylediği şey sinirimi bozmuştu.
Yanındaki adamdan ses gelmezken, 'Sinan, sen devam et ben Mete'ye haber vereyim' dedi.
Sağdaki adam koşarak uzaklaştığında, diğeri cebinden telefonu çıkardı, ekran ışığı yüzünü aydınlatırken, hiç tanımadığım bu insana karşı içimde tiksinti baş göstermişti.
'Mete kız kayboldu.... Yok işte ortada, bara falan girdi herhalde görmedik.' Karşı tarafın söyledikleri onu iyice sinirlendirirken sıkıntılı bir nefes koyuverdi. 'Bilmiyorum....Ne gördü de söyleyecek?...Evet, Sinan bakmaya gitti.' Bir anda bizim olduğumuz sokağa döndüğünde, nefesimi tutmaktan ölmeme ramak kalmıştı. Belimi tutan eller olmasa çoktan yere yığılmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEYULA
Teen Fiction...Üstündeki eşyalardan bağımsız gözlerine bakarak konuştum. 'Çok siyahsın' Dalgın bakışlarım ellerime düştü ve damarlarımı incelerken, parmak çizgilerim yerini karanlık, çıkmaz sokaklara bıraktı. Beni siyah gözlere esir eden, dilsiz, hare...