Bölüm şarkısı: Nova Norda - Bakma Bana Öyle
***
'Işık tutulmamış her renk siyah görünür.'
İlk başta algılamakta zorlandığım koku gittikçe yoğunlaştığında, binlerce sözcüğün içinden altı kelime ezberimdeydi. Sarsıntı, kapalı gözlerimin ardındaki düşünceleri perçinlerken, mideme batan iğneler huzursuzluğumu yokladı. Tanıdık koku bilinmezliği yok etmek yerine, derinlerimde daha büyük sorgulara yol açtı. Kaslarımın bana ihaneti ve komutlarımı yok sayışı silikleşti ama yerini hareketlere bırakmadı. Havada süzülürken hissetmekte zorlandığım her hücrem, uzuvlarımla olan savaşta tarafsızlığı seçti ve uyuşuk bedenim beni saran kollara teslim oldu. Hatırlamakta güçlük çektiğim kafamda yaşanan onca senaryoya rağmen onun bir cümlesi, tek kişilik gösteri olarak sahnemde sergilendi.
Hiç tanımadığım, şimdiye kadar varlığını bilmediğimden yokluğunu tatmadığım bir adam, o gün sabaha karşı ansızın hayatıma adım atmıştı. Hissettirdiği duygular, onunla değil daha çok benimle ilgiliydi. Ailesini yeni kaybetmiş bir insan için yeniden başlamak, hayatını düzene sokmaya çabalamak, gidenlerle beraber değerini yitiren hayallerine, tutunacak başka bir dal bulamadığından sıkı sıkı sarılmak çok zordu. Aynaya baktığında direnişten çok yıkık dökük bir kız çocuğu gören ben için yaşamak, günün güzel geçmesi umudundansa bir an önce son bulması arzusuydu.
Kaç ayımı böyle geçirmiştim? Eski bir günlüğün solgun boş sayfaları gibi kaç günü sadece nefes alarak bitirmiştim? Kayıplarımla yok olduğum o yolda kendimden kaç tanesini heba etmiştim?
Kıyamadıklarına bir şey olduğunda, önünde sonunda insan kendine kıyıyordu. Bunu ya bitmek tükenmek bilmeyen can yakmalarıyla yapıyordu ya da kendi canını alıyordu. Alev almış kalbim kime dokunsa, yakıp kül edecekti, biliyordum. Sonunda ellerimde kalan sadece korları olacaktı.
Yeni bir başlangıca, güce, varlığa ihtiyaç duyan ruhum, bu adamın karşısında kehanet gerçekleşmiş gibi ayağa kalkıp ceketini iliklemişti. Bunun bir yanılgı olduğunun farkındaydım, yalnızlığımı durduracak kimse yoktu. Güçlü görüntüsü, babam hakkında kurduğu bir cümle, tesadüf eseri karşılaşmamız içimdeki küçük kıza kaderin cilvesi gibi giyinmiş bir gerçek olarak gözükmüştü. Ama aslında yapmam gereken şey, simsiyah gözlerinden uzak durmak, her ne kadar merak etsem de kaçmak, sorularımı yutup tanımadığım bu adamdan kurtulmaktı.
Kamer'in kollarında cansız bir beden gibi taşınırken, kendime verdiğim 'Ondan uzak duracağım.' öğütlerim, geçersizliğini çoktan ilan etmiş, kağıdı yırtmıştı.
Gözlerimi yavaşça araladığımda ilk başta buğulu olan görüntüsünün yerini, kurduğu son cümlenin izlerini taşıyan yüzü aldı. İfadesiz suratındaki tek duygu kırıntısı, hafif çatılmış kaşlarıydı. Göğsüne yasladığı başım, salınan kaslarımla geriye düşmüştü, sırtımdaki kolunun desteği olmasa tamamen aşağıya eğilirdi. Uyumuş muydum yoksa bayılmış mıydım bilmiyorum ama beni ayıltan kokunun kaynağı olan boynunda, biraz daha kestirmek istiyordum.
Onu izleyen gözlerimi fark eden siyahları beni buldu, ardından önüne dönerek mıcırlı yolda net duyulan adımlarıyla yürümeye devam etti.
'İyi misin?'
Herhangi bir duygu barındırmayan tok sesiyle irisleri yine bana ulaştı. Konuşurken eğdiği başıyla aramızdaki mesafe azalırken, istifra etmenin etkisini azaltmak için sertçe yutkundum ve başımı aşağı yukarı salladım.
'Biraz midem bulanıyor sadece.'
Telaşsız ayak seslerine, başkasının aceleci adımları karıştı. Durduğumuz sırada, gelen kişi bize yetişmiş, arabanın kapısını açıp geri çekilmişti. Kendim oturabileceğimi söylemek için dudaklarımı aralamıştım ki Gündüz Feneri sanki elinde pamuk taşıyormuş gibi hiç zorlanmadan, ayaklarım dışarı sarkacak şekilde beni koltuğa bıraktı. Birkaç saniye eli belimde yakınlığını koruyarak yüzüme baktığında, içimdeki tüm taşlar yerinden oynadı. Siyah gözlerinde alevlenen ateş, beni içine çekerek yakıp kül etti. Göğsümden bacaklarıma süzülen kaynar su geçtiği her yeri kavururken elinin ansızın durakladığı tenim, vücudumu terk etmek için çırpındı. Başkası kişisel alanımda bu denli kaygısız davransa rahatsız olur geri çekilirdim. Bu adamda ne vardı da kendimi başka ihtimal yokmuşçasına kaptırmıştım. Sadece bakıyor işte. Sadece bakıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEYULA
Teen Fiction...Üstündeki eşyalardan bağımsız gözlerine bakarak konuştum. 'Çok siyahsın' Dalgın bakışlarım ellerime düştü ve damarlarımı incelerken, parmak çizgilerim yerini karanlık, çıkmaz sokaklara bıraktı. Beni siyah gözlere esir eden, dilsiz, hare...