̴ PHONEİX ̴

11 5 1
                                    

-"Dışarıda yaşam yok," dedi Phoenix. Hemen üzerine.

-"Ya nerden geldi o zaman? Bunca zaman nasıl görmemiş tanımamış olabiliriz?" dedi Leonore.

Leonore haklıydı. Ama dışarıdan olmasının imkânı yoktu. Hava solunamaz, su içilemezdi koloninin dışında. Phoneix insan vücudunun yeni koşullara göre zamanla mutasyon geçirebileceği gerçeğini düşündü ama bu yüzyıllar alırdı.

O sabah revirde her zamankinin aksine bir sakinlik hâkimdi. Son zamanlarda kimse kariyer atamalarını riske atmamak için yaralanmayı ya da hasta olmayı göze alamıyordu. Öğrencilerin sağlık durumları ile ilgili dijital bileklikten gelen genel verilere bir göz attı, raporunu tamamladı ve dosyalama işlemlerine devam etti. Ekip arkadaşı Liam sahadan yapılan bir olguyu yerinde tespit için gitmişti. Bazen su kaynaklarında ve dolayısıyla besin kaynaklarında koloni dışından kirlenmeye sebep olacak bazı durumlar tespit ediliyordu. Bunlar sabotajda olabiliyordu, rastlantıda. Zehirlenme olayları yaşanmadan bertaraf edilmesi için ilgili ekibe bildirilmesi gerekiyordu. Kısacık saçlarının arasında ellerini gezdirdi. Kısa boyu ile oldukça uyumlu olan mavi kısacık saçları onu oldukça dikkat çekici yapıyordu. İri yeşil gözlerine bakan hastalar moral bulur, enerjik bir şekilde ayrılırdı revirden.

Saate baktı temel eğitime gitmesine 40 dakika vardı. Önünde ki son listeyi de kontrol ettikten sonra çıkmaya hazırlanıyordu ki kapıdan daha önce kolonide hiç görmediği bir yabancı girdi. Phoenix biraz uzun süre tepkisiz kalmış olmalı ki giren yabancı sessizliği bozdu.

- "Merhaba revir burası değil mi?

- "E , ee , evet," dedi Phoenix. "Burası. Siz kimsiniz?"

- "Buraya gelirken kendimi yaraladım dedi. Pardon kendimi tanıtayım, Ben Steven dedi," yabancı.

Phoenix inanamadı. Yabancılar kolonide en son rastlanılan şeydi.

-"Nereden geldiğinizi sorabilir miyim?" dedi, Phoenix çokta meraklı görünmemeye çalışarak.

-"Burada yenilere pek alışık değiliz. Buyurun oturun," dedi ve kendisine uzatılan elde yer alan ciddi kesiği incelemeye başladı.

Steven cevap vermedi. Phoenix o an fark etti, odaya girdiğinden beri katı ciddi bir ifadeyle konuşan yabancı bu sorusu karşısında kısa bir anda olsa gülümsemişti. Ama o gülümse geldiği hızla kayboldu. Phoenix dolaptan pansuman malzemelerini çıkardı ve yarayı temizledi. Dikmeye başlamadan önce,

-"Kusura bakma uyuşturmak için elimizde hiçbir şey yok," dedi

-"Sorun değil," dedi Steven.

Sonrasında sanki elindeki yaranın dikilmesini hiç hissetmiyormuşçasına odayı incelemeye başladı.

Phoenix bunu arkadaşlarına anlatmak için sabırsızlanıyordu. Steven kumral uzun saçlı, uzun boylu ve yapılıydı. Boynunda bir dövme olduğunu fark etti, sembol ve rakamlardan oluşuyordu ama ne olduğu anlamadı. Düğümü attı ve Steven teşekkür ederek hızla revirden çıktı. Phoenix şaşkınlığını üzerinden atamadığı için birkaç saniye öylece kalakaldı. Saate baktı kahvaltı yapıp derse yetişmesi için sadece 25 dakikası kalmıştı.

Önlüğünü çıkarıp kendine gelmek için lavaboda yüzünü yıkadı. Derin bir nefes aldı ve revirden çıktı. Revirin kapısına sadece onun ve ekip arkadaşlarının bildiği şifreyi girmesi gerekiyordu. Çünkü içeride yer alan envanterden her bir kayıp onların dijital kimliğinden yapılan bir harcama olarak telafi ediliyordu.

Yürümeye başladı ve beyni komplo teorileri ile dopdolu iken kahvaltı salonuna girdi. O sırada bir masada dünya batsa umurlarında olmayacak bir neşeyle kahvaltı yapan Zodiac, Neli ve Army'i gördü. En çok onlara karşı temkinli olmalıydı. Revirden en sık bir şeyler yürütmeyi deneyenler onlardı. Onlara sert bir bakış attı. İki eliyle gözüm üzerinizde anlamına gelen bir hareket yaptı ve kahvaltı almak için sıraya girdi. Anna o sırada dev bir çorba kazanını taşımakla meşguldü. Onu son anda gördü ve göz kırptı. Kahvaltısı alarak sıradan çıkan Phoenix çorbasını ve ekmeğini bulabildiği en kuytu masaya oturarak yemeye başladı.

Acaba Steven'ı hangi ekibe dahil edecekler diye düşündü içinden. Yemek salonu insanın içini daraltmaya yetecek kadar kalabalıktı. Hızla bitirip oradan ayrıldı. Her zaman yaptığı gibi ekmeğinin birazını neslinden geri kalan kuşlar için ayırdı. Dünyanın çöküşünden insanlar gibi yaşayan tüm hayvanlarda nasibini almıştı. Çoğu hayvanın nesli tükenmiş, doğanın dengesi bozulduğu için geri kalanlar beslenme alanı bulmakta oldukça zorlanmıştı. Hayatta güçlüler kalabiliyordu her koşulda. Bu kural tüm canlılar için geçerli tek ortak kural gibiydi. Kirlenmeden önce denizde yüzülebildiğini söylemişlerdi birincil eğitimde. Bu bilgi çocuk aklını büyülemişti. Denizler ve okyanuslar şuanda kirlenmenin başlıca yayılım noktasını oluşturuyorlardı. Şu an deniz yüzeyinde bakıldığında tek görebildikleri müsilaj tabakalarıydı. Daldığı düşüncelerden onu döşemeye çarparak çınlayan bir metal kase sesi uyandırdı. Saate baktı çok az vakti kaldığını gördü.

Onu en çok heyecanlandıran kariyer atamaları değil, mesleki eğitim bitince yurttan ayrılacak olmasıydı. Kendisine özel bir kulübede yaşamayı çok istiyordu. Ama her işin statüsüne göre verilen bu yaşam alanları da kendi arasında sınıflanıyordu. Çok vasat, berbat olanları da vardı, çok seçkin olanlarda. Kariyer atamalarında çok talep gören alanlar olduğu gibi kimsenin yapmak istemediği iş gruplarıda vardı. Beden olarak hırpalayıcı bu iş gruplarının eğitimi oldukça kısa sürüyor ve hızlıca işe başlanıyordu. Yönetimin benimsediği çıraklıktan başlayan çalışılarak öğrenilen bir eğitim politikasıydı. Bu sayede en acemiden de iş gücü olarak faydalanılabiliniyordu. Posta, temizlik, yıkım, tarım, çiftlik ekipleri bunlardan bazıları idi. Birde riski büyük olan işler vardı. Güvenlik ekibi ve kimyasal tehditler için çalışan ekibin riskleri çok büyüktü.

Dünyada ki kirlenmeden dolayı insan üreme sistemi de etkilenmişti. Herkesin bileğinde yer alan dijital bileklikler aynı zamanda üremeyi de engelliyordu. Yeni doğanlar, yönetimin kontrolünde, seçilen yumurta ve embriyonun laboratuvarda birleştirilerek ve anne rahminin birebir taklit edilmesi ile oluşturulmuş haznelerde büyütülmesi ile oluşturuluyordu. Gerektiğinde belirli aralıklarla 20 yaşın üstünde bulunan tüm koloni vatandaşlarından yumurta ve embriyo alınarak dondurulurdu. Belirli bir yaşa gelinceye kadar yönetime ait olan bölgede büyütülen bebekler 2 yaşında yurtlara gönderilirdi. Bu sebeple hiç kimse biyolojik anne ve babasını tanımaz, aile oluşturamazdı. Kolonide evlenmek, birlikte yaşamak, duygusal ilişki kurmak yasaktı. Bu gibi teşebbüsler çok acı verici sonuçlar doğuruyordu. Tek aidiyet hissinin Koloni Yönetimine karşı olmasını sağlamanın en acımasız yolunu bulmuşlardı.

KURGUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin