Bölüm 7: Oh Je'nin Bağışlayan Gözleri

8 0 0
                                    



Oh Je'den:

Sınav sonuçlarının açıklandığı gün teneffüste, Hwi Young ve Sang Hoon'un tartıştıklarını gördüm. İkisi de sinirliydi. İkisi de birbirinden nefret ediyordu. Konunun ne olduğunu tahmin etmek pek de zor değildi. Sang Hoon yanından ayrılınca Ma Hwi Young yürümeye başladı. Ben de içimdeki dürtüyle peşine takıldım. Bunu yaparken ne düşünüyordum acaba? Ne düşündüğümün ne önemi vardı ki? Günün sonunda Hwi Young nasıl olsa pişman edecekti beni. Peşi sıra yürürken sağ kolunun iç tarafının kıpkırmızı olduğunu fark ettim. Gi Tae ile 'Mekan' dedikleri yere girdiğini görünce bir an için durdum. Şimdi ne yapacaktım? Zaten burada ne işim vardı? En son karşılaşmamızda bana haddimi bildirmemiş miydi? Benden uzak dur dememiş miydi gözleriyle? O zaman neden buradaydım? Arkama bile bakmadan hızlı adımlarla sınıfa geri döndüm ama aklım ondaydı. Kolu çok kötü görünüyordu. 'Yardım etmem gerekebilir.' diye mırıldandım. Kendimle savaşıyordum resmen. Yanına gitmek isteyen tarafımı susturmaya çalışıyordum. 'İnan senden başka herkesten yardım isteyebilir. Ayrıca çocuk da değil. Kendine nasıl bakacağını biliyordur herhalde.' Hızla elim çantama ulaştı. İç gözünde bulunan kremi ve bandajı elime aldığımda beni vazgeçirmeye çalışan tarafımı dinlemek için çok geçti artık. Geldiğim gibi hızlı adımlarla mekana doğru yola çıktım.

Bu sene sık sık Ma Hwi Young'un kolunda o egzamayı gördüğüm için babamın doktor bir arkadaşına ne yapmak gerektiğini sormuştum. Bana bu kremi kullanmanın işe yarayacağını söylemişti. O zaman kremi satın alıp okula getirmeye başladım. Ama ona verme şansım hiç olmadı. Hem yakın olmadığımızdan hem de... üzerime vazife değildi sonuçta. Ben kimdim ki? Ayrıca zengin veledin tekiydi. Muhtemelen ihtiyacı olan her şeye sahipti. Ama bugün kötü bir durumda olduğu açıktı. Sınav sonuçlarındaki şaibe onu endişelendiriyordu kesin. Ve Sang Hoon'la takışmıştı. Muhtemelen şu an her şeyden nefret ediyordu ve kendiyle ilgilenecek kadar önemsemiyordu kendini.

Mekanın önüne geldiğimde ağır adımlarla içeri girdim. Ayak seslerimi duymuş olacak ki konuştu.

—Gi Tae, şu an uygun bir zaman değil. Sonra konuşalım.

Söylediği şeyle olduğum yerde kalakaldım. Yanına gitmeli miydim? Yoksa geri mi dönmeliydim? Ama sesi... konuşurken titreyen sesi... Ağlamış mıydı? Evet, onun göründüğü kadar güçlü olmadığını, aslında kolayca dağılabildiğini biliyordum ama ağladığına hiç şahit olmamıştım daha önce. Bu ihtimal yanına gitme isteğimi daha da artırdı. Tekrar yürümeye başladığımda vücudum gerilmişti. Ne tepki verecek bilmiyordum çünkü. Dağıldığında insanların bunu görmesinden nefret ederdi. Geçen gün sırf bu yüzden bana öldürücü bakışlar atmamış mıydı zaten? Zayıf anlarında yanında kimse olsun istemezdi. Ama geldim artık, değil mi? Dönmem imkansız. Hemen sol tarafına, aramızda biraz mesafe bırakarak oturdum. Hissettiğinde hızla kafasını çevirdi. Sesi öfkeliydi.

—Gi Tae, sana dedim ki...

Gözleri şaşkınlıkla açılmış bana bakıyordu ve kızarmışlardı. Tahmin ettiğim gibi ağlamıştı. Cümlesini tamamlayamayan dudakları birkaç saniye aralık kalmaya devam etti.

—Ah, Oh Je sen miydin? Ben sanmıştım ki... neyse bir sorun mu var?

Ses tonu yumuşadı. Bir cevap bekliyordu şimdi ama ben ifadesini incelemekle meşguldüm. Yüzü her ne kadar sorun yok demeye çalışsa da kızarmış gözleri ona ele veriyordu. Bunu tahmin etmiş olacak ki başını öne eğdi. Onu böyle zayıf görmek içimde bir yerlerin sancımasına sebep oldu. Sakin durmaya çalışsa da öfkeliydi. Muhtemelen buraya geldiğim ve onu bu halde gördüğüm için sinirliydi bana. Açıklamak zorunda hissettim. Buraya gelmemin elle tutulur bir nedeni olduğunu bilsin istedim.

ARAYIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin