Bölüm 3: Ma Hwi Young'un Çöküşü

8 0 0
                                    



Ma Hwi Young'dan:

     Kanım kaynıyordu. Dışarıdan bir kaya gibi yıkılmaz görünsem de kanım kaynıyordu işte. Söylediğim tüm yalanlar, içinden çıkılmaz bir hal alan tüm olaylar... ve bir de Jun Woo vardı artık. Gitmemişti. Kalmış ve bana gözdağı vermeye çalışmıştı. Kalmış ve beni sarsmayı başarmıştı. Gerginlikle yerime geçerken o da tek boş yer olan Pil Sang'ın yanına ilerledi. Oturma düzenine göre tam arkamda Oh Je ve Gi Tae oturuyordu. Pil Sang'sa cam kenarında, en arka sıradaydı. Bay Oh derse geçmek istiyordu aslında ama gözleri o ikisine takıldı. Belli ki Jun Woo'yu Pil Sang'ın eline bırakmak istemiyordu. Sonra Gi Tae'ye döndü.

—Gi Tae. Jun Woo'yla yer değiştirsen olur mu?
—Ama sınıf başkanı burada oturmamı söyledi, diye cevap verdi Gi Tae. Herkes bilirdi ki bu sınıfta otorite bendim. Bu değiştirilemezdi. Ama Bay Oh devam etti.
—Anladım, demek sınıf başkanı öyle söyledi.

Araya girmek zorunda hissettim.

—Bir sonraki hafta tekrar düzenlerim Bay Oh.

Bir süre kafa salladı ama içine sinmemiş gibiydi.

—Yine de Gi Tae. Yer değiştirsen olmaz mı?

Değişen hiçbir şey olmadı. Ama Bay Oh'un yalvaran sesi kulaklarıma doldu.

—Öğretmenin olarak biraz saygı gösteremez misin bana? Lütfen Jun Woo'yla yer değiştir.

Daha fazla dayanamadım. Basit bir baş hareketiyle Gi Tae'ye gitmesi gerektiğini anlattım. O da ayağa kalktı. Yerine geçerken Bay Oh teşekkür etti ona. Gi Tae de duraksamadan cevapladı.

—Elbette size saygı duymam gerekir.

Asıl saygı duyduğu kişinin ben olduğumu bilmeyen var mıydı ki? Bu gereksiz restleşmeden sonra ders başladı ve bir o kadar hızlı son buldu. Öğle arası Gi Tae'yi de alıp her zamanki mekanımıza doğru ilerledim. Burası okulun arka tarafında kalan, binanın iki bölümü arasındaki korunaklı bir yerdi. Kimse uğramazdı buraya. Uğrasalar da beni gördükleri zaman orayı terk ederlerdi. Genelde özel bir şey konuşacağımızda burada toplanırdık. Ya da yalnız kalmak istediğimde burada bulurdum kendimi. Artık okulda bana ait bir yer gibiydi. Kimse rahatsız etmezdi. Mekana varınca Gi Tae kolonlardan birine yaslandı ve konuştu.

—Biliyorsun şu hırsızlık olayı yine de kesinleşmediğinden gözler Jun Woo'nun üzerinde. Eğer tek bir olaya daha karışıp disiplinlik olursa muhakkak atılacaktır. Ama ne yapacağız?
—Bunu bana mı soruyorsun? Cevabı bulacak olan sensin. Benim için hallet işte. Kesin bir çözüm yolu bul, dedim tek kaşımı kaldırarak.

Bir süre cevap vermedi. Sonra içtenlikle baktı bana.

—Hwi Young. Bunu neden yapıyorsun? Sadece akışına bıraksan olmaz mı? Eminim sana bulaşmayacaktır bile.

Doğru. Bulaşmazdı. Jun Woo'nun böyle biri olmadığını ben de biliyordum. Ama onda beni rahatsız eden bir şey vardı. Tam vicdanıma dokunuyordu. Kendim neden olduğum bir olayı üzerine yıkmaya çalışmış olmak vicdanımı rahatsız ediyor, kafamın içindeki sesle kavgam son bulmuyordu. Gözümün önünde olduğu sürece de bu böyle gidecekti anlaşılan. Hem sadece bu da değildi.

—Biliyorum ama... çok fazla şey biliyor. Çok kez önüme çıktı. Kaybetmek istemediğim birinin etrafında sürekli onu görmem de cabası. Buna katlanamam. Ne gerekiyorsa yap, olur mu?

Başını salladı. Gi Tae'ye güvenebilirdim. Arkadaşlığımız hakkında konuşmak çok kolay değildi. Onu arkadaşım olarak görüyor muydum? Ya da o beni arkadaşı olarak görüyor muydu? Cevabını bilmiyordum ama bildiğim tek şey onun sadık biri olduğuydu. Arkadaşa kimin ihtiyacı vardı ki? Ama sadık biri her zaman iş görürdü. Bu konuşmadan sonra sessizce yemekhaneye ilerledik. Her zamanki masamıza oturduğumda yan tarafta tek başına yemek yiyen Jun Woo'yu gördüm. Bu iyi bir şeydi aslında. İnsanların ona yaklaşmaması benim için de güvenli bir alan oluşturuyordu. Bu içimi bir nebze olsun rahatlatabilecek bir durumdu. Yine de gözlerimiz kesiştiğinde karşılaştığım ifade içimdeki huzursuzluğu büyütmekten başka bir işe yaramıyordu. Gitmesi gerekiyordu. Hem de hemen. Aradan geçen kısa bir zamandan sonra Oh Je elinde tepsisiyle yakınlarda belirdi. Masadaki birkaç kişi ona seslendi ve boş yer olduğunu söyledi. O ise sadece durdu bir süre. Etrafına göz gezdirdi ve sonunda yavaş adımlarla ilerleyip Jun Woo'nun karşısına oturdu. Neydi bu şimdi? Sınıfta da yan yana oturmaya başlamışlardı ve arkadaş olmaya mı karar vermişlerdi? Hızlıca her şeyi gözden geçirdim. İkisinin arkadaşlığı benim için her hangi bir şeyi etkiler mi diye düşündüm. Ama zihnimdeki hiçbir anı böyle bir şey hissettirmedi bana. Her ne olursa olsun yanına birilerini çekebileceği fikri kafamı kurcalamaya devam etti. Üstelik kabul etmek istemesem de Soo Bin de onunla yakın olmak konusunda istekliydi ve bu kadarı yetmezmiş gibi yanlarına ilerleyen kişi Sang Hoon şerefsiziydi. Ne konuştuklarını duymam imkansızdı bu mesafeden. Ama onlara bakmadan edemedim ve gözlerim ikisiyle de kısa bir süreliğine kesişti. Ve sonra Sang Hoon o köpek sırıtışıyla bana bakarak uzaklaştı yanlarından. Tüm iştahım kaçmıştı. Artık ne yemek yiyecek halim vardı ne de burada oturmaya devam edecek. Hızla ayağa kalktım ve bir an önce yemekhaneden ayrılmak için yürümeye başladım. Gi Tae de benimle birlikte ayaklanmıştı. Bahçeye ulaştığımızda Sang Hoon'un köşede oturduğunu gördüm. Gözlerini bana dikmişti çoktan. Gi Tae'ye ilerlemesini söyledim ve yanına gittim. Benim yaklaştığımı görünce ayaklandı.

ARAYIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin