Sıradan Bir Günün Ortası

25 3 1
                                    

16.34

"Aptal senin şuan ağlamaya hakkın yok. Ben olmasam senin bir hayatın yoktu. Belki şu an Eren dışarıda öldü haberimiz yok."

"Tamam sus artık sus yeter !" dedi Sıla ağlayarak.

"Hala ağlıyor gerizekalı ya bak çıldırıcam şimdi. Kimse seni istemedi. Ben soktum seni aralarına. Sen Eylül ile tesadüfen falan mı? Arkadaş olduğunu sanıyorsun. Hepsi benim planımdı sırf yanlız kalma diye. Ama sen ne yaptın? Beni bırakıp gittin."

"Tamam Eslem haklısın ama şu an bunun yerine Erene ulaşmamız lazım." dedi Selin

Selin ile dışarıdan gelen ses üzerine yangın merdiveninin altını sonun da kırdıklarını anladık. Selin koşarak gitti. Küçük bir boşluktu büyük ihtimalle. Oradan bizim sınıftan ancak Selin, Caner ve Eren geçebilirdi. Selin, siyah dalgalı saçlı, orta boylu, zayıf sayılabilecek bir kızdı. Caner, neredeyse uzun siyah saçlı, orta boylu, zayıf bir çocuktu. Eren, kısa saçlı, uzun, çelimsiz bir çocuktu. Zaten şuan istese bile geçmezdi öldü mü? Kaldı mı? Bir bilgim yok. Selinin arkasından koşarak yangın merdivenlerine giderken kafa mı çevirdiğimde.

Kolidorun sonundan gelen sese doğru yöneldim. Gittiğimde merdivenlerden inen Barkını gördüm iyi gibi görünmüyordu. Daha yeni Kalbindeki delikten ötürü bir ameliyat geçirmişti. Okula tekrar başlayalı bir iki hafta olmuştu. Belki takıldı belki de başı döndü pek anlamadım. Düşeceğini fark ettiğimde hemen merdivenlere doğru koştum.

"Barkın. BARKIN! İyi misin? Tamam tamam tuttum seni tamam sakin ol. BARKIN. BARKIN. LÜTFEN. Lütfen gözlerini aç. Barkın." Gözlerimden yaşlar istemsizce dökülüyordu. Aşırı paniklemiştim. Kendimi ilk defa bu kadar çaresiz hissedittiğimi hatırlıyorum. Yerde oturuyor ve Barkını tutmaya çalışıyordum. Hiç ama hiç iyi görünmüyordu. Aslında onu normal hayatında görseniz çok güçlüdür. Kendisinin acı çektiğini görmesini istemez.

Yardım isteye bileceğim kimse yoktu. Tabi duvarın arkasında ağlayan Sıla ve kapının yanındaki bir kirişe yaslanmış uyuklayan Caner dışında kimse yoktu. Caneri bağırarak uyandırmayı bırak. Siksen uyanmazdı.

"Sıla gerizekalı Sıla bir işe yara." Sıladan hıçkırık dışında hiç bir ses gelmiyordu. Sıla yarı kahverengi yarı kızıl saçlı, balık etli, kısa sayılabilecek bir kızdı. Her şeyi o mahvetti. Belki tüm her şeyi ona yıkmak doğru değil ama onun yine bir şeyleri mahvettiği gerçeğini değiştirmez.

"Barkın. Barkın lütfen aç gözlerini lütfen. Barkın sen benim hayatım boyunca gördüğüm en güçlü insansın lütfen gözlerini aç." Barkının sırtındaki cam kırıkları bacaklarıma batıyordu. Bide kaşı patlamıştı anlaşılan ama alnındaki kan kuruydu. Hatırladım.

"Engin. ENGİN. Neredesin ENGİN. Acele gel lütfen. Neredesin Engin. Bar-kınn." Ağlamamı durdurmaya çalışıyordum bir yandan da nabzını kontrol etmeye çalışıyordum.

Ve duvarının arkasından bir sifon sesi ile Engin geldi. "Ne var bir rahat sıçırtmadınız. Zaten kaldık şurada sabahtan beri..." Duvarın köşesinden döndükten sonra kafasını aşağı doğru çevirdiğinde ağlayan beni ve kucağımda ki Barkını gördüğünde küçük bir şok geçirdiğini hissettim. Gözleri dolmuştu.

"Engin yardım et." Engin biraz toplu uzun boylu, kısa siyah saçlıydı. Lavabodan aceleci bir şekilde çıktığı için anlaşılan yüzündeki camları temizlemeye fırsatı olmamıştı bile.

"Ta-tamam sakin ol." dedi Engin aşırı tedirgindi . Korkuyordu da. Bir şekilde Barkını kaldırdık bir kolunun altına Engin öteki koluna da ben girdim. Barkın, kalıplı, uzun, kumral saçlı bir çocuktu. Kaldırması da oldukça zordu. Engini Barkınla yanlız bırakıp merdiven boşluğuna koştum. Merdivenlerin arasında ki delik tahmin ettiğimden büyükmüş anlaşılan. Gittiğimde sadece Selim vardı. Selim, sarışın, güçlü ve uzun boyluydu ama boyuna göre hala çok kilolu idi.

"Selim. Selim, Barkının yardıma ihtiyacı var." Nefes nefese kalmıştım. Bu kelimeleri söylemem ile birlikte Selim hızla ayaklandı. Koşarak içeri girdi. İlk defa onu bu kadar hızlı görmüştüm. İçeriden bir ses duydum.

"Esleeemm. Eslem."

Hızlıca Selimin arkasından içeri girdim. "Efendim."

"Eslem ambulans, itfaiye, polis falan çağır bişeyler yap." Yavaş yavaş yukarı çıkıyorlardı. Engin çok endişeli idi. Gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Barkın ve Enginin farklı bir duygusal bağı vardı. Eskiden beri arkadaşlardı . Ona karşı bile çıkamadım. Çok tedirgin görünüyordu . Bu kadar saat boyunca dışarı bile çıkamamıştık şimdi nasıl. Tabi ya. Hızla köşede uyuyan Canere yöneldim.

"Caner. CANER uyan Caneerr." Caneri iki yakasından tutup kaldırdım. Beyaz okul yakalı tişörtün üstündeki cam kırıkları yere saçılmıştı. Onları temizlemeye tenezzül bile etmeyecek kadar umursamaz bir çocuktu. Burnu kanamış yüzünde cam kesikleri vardı. Biraz salladıktan sonra sonunda ayıldı.

" Ne oluyor ya sıçıcam. " dedi uykulu bir sesle. Belki karizmatikti ama bu öküz olduğu gerçeğini değiştiremez.

"Caner bana bak gözlerime bak git ne yapıyorsan yap ambulansı falan ara dışarı ulaş, bak Ereni ve Barkını belki sen kurtarıcaksın lütfen bir şeyler yap! Lütfen bir kez umursamaz davranma! Her şey senin elinde."

Canerin konuşmaya başlamam ile ciddileşmesi bir oldu. Nasıl bir duygu hissettiğimi anlamamıştım bile. Kafam çok karışıktı ve hala gözlerim dolu doluydu. Caner için Barkın her zaman farklıdır. Caner, Barkın ve Serkan yakın arkadaşlardı. Hep birlikte takılırlardı. Ama her zaman bana Barkın ve Serkan daha yakınmış gibi gelmiştir. Emin olduğum bir şey var ise birbirleri için canlarını bile verirler.

Caner hızlıca yukarı çıktı. Merdiven boşluğundan Eren, Selin, Akın, Ece, Mert, Serkan geldi. Eylül, Melisa ve Simge yoktu. Büyük ihtimalle onlar çıkınca direk kaçmıştı ya da başka bir şey oldu.
AMA bunlardan daha önemli bir şey vardı. Eren yaşıyordu. Tabi ki bu iyi olduğu anlamına gelmiyor. Dışarıda neler yaşandığı konusunda bir fikrim yok maalesef. Akın Ereni kucağına almış taşıyordu. Akın uzun boylu kahverengi kıvırcık saçlı bir çocuktu. Ve rahatça Ereni taşıyabilecek kadar güçlüydü.

15 dakika içerisinde yaşadığım trajediye bak. Gerçi tek trajedi bu değildi ya. Zaten anlattığım şeyler deki eksik parçalardan da anlaşılabilir. Aslında her şeyi bir birimize biz yapmıştık. Hani büyük kardeşler ve küçük kardeşler kavga ederler, bir birilerinden nefret eder bir birilerini öldürmek isterler ama bir şey olsa onlar için canlarını bile verirler böyle bir şeydi. Böyle hissettiriyordu.

Hızlıca yukarı koştuk. Caner resepsiyonun önündeki şifreli tuşlu telefonu ne yaptıysa yapıp açmıştı. Ana kapının kilidini söktüler yada kırmışlardı. Madem bunu yapabilecek güçleri vardı neden daha önce yapmamışlar? Bizden sakladıkları bir şey olduğuna eminim. Bize gereken her şeyi yaptığını söyleyip rahatlamamızı istedi. Barkın daha iyiydi ama Erenin gerçekten bir an önce yardım alması gerekiyordu mesafe çok yüksek olmasa da ona ulaşmamız zaman almıştı. Ve günün sonunda. Dışarıdan kilitlenmiş Sürgülü kapının arkasında yardım beklemekten başka çaremiz de yoktu zaten.

14.35
"Sonrasında da olanlar oldu."

"Peki biraz daha geçmişe gidebilir misin herşey nasıl başladı."

Sıradan Bir GünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin