seven

1.4K 105 305
                                    

elimdeki on kilo olduğunu düşündüğüm mamayla, üçüncü kata çıkarken bacaklarım sızım sızım sızlıyordu. terlerin alnımdan boşaldığını hissediyor, dudaklarımda bıraktığı tuzlu tadı hissedebiliyordum.

sonunda hedefim olan kapının önüne ulaştığımda, yere yığılmamak için binbir çaba veriyordum resmen. gece olsa bile sıcaklığından bir şey kaybetmeyen hava, bana göre gavur amından daha sıcaktı.

elimdeki mamayı kapı açıldığı an, heeseung denen dallamanın kafasına fırlatacak, merdiven trabzanına oturarak kendimi kaydıracak ve canım evimde misler gibi duşumu alarak yatağıma kurulacaktım.

kapının arkasından duyduğum ses, sinirlerimi zıplatırken sahte gülümsememi suratıma takındım ve heeseung, büyük bir neşeyle kapıyı sonuna kadar araladı.

dişlerini gösteren gülüşünü gözüme gözüme soktuğunda suratına çakmak, mükemmel bir düşünceydi o an.

gözlüklerinin ardından bile belli olan ve parıldayan bakışlarıyla bedenimi süzdü ve gülümsemesi genişledi.

bakışları elimdeki mama poşetine takıldığında, iki eliyle elime uzandı ve poşeti elimden aldı.

"çok teşekkür ederim, almışsın cidden mamayı."

evinden gelen bağrış sesleri, yüzümü buruşturmama neden oldu. üçüncü dünya savaşını falan başlatmışlardı sanırım evde.

"ne demek, rica ederim. bir daha bir şey istemezsin diye umuyorum. isteme mümkünse. benim komşuluk bu kadar maalesef. gidiyorum ben, görüşmeyelim bir daha."

konuşmasına izin vermeden lafı ağzına tıktım ve ölerek çıktığım merdivenleri seke seke indim.

bir alt katta olan evime nihayet ulaşabildiğimde, derin bir nefes verdim ve sonunda yuvama kavuşabildiğim için ellerim mutlulukla ceplerimi karıştırdı, anahtarımı bulmak için yokladığım ceplerim, hiçte bir anahtara ev sahipliği yapıyor gibi görünmüyordu.

anahtarımı kaybettiğim düşüncesi adrenalini vücuduma pompalarken, kulaklarımın ısındığını hissettim.

hareketi hızlanan ellerim, ceplerimi dışarı çıkardığında, stres çarkım ve sakızlarım yere düştü.

ama ortada anahtar manahtar olmadığına emindim.

her an ağlamaya başlayacak olan ifademle telefonumu cebimden çıkardım ve sunoo'nun ismine tıklayıp onu aradım.

"alo. ne oldu hayatım?"

"sunoo."

zırlamama ramak kalan sesimi işittiğinde hemen cevap verdi.

"ne oldu jaeyun, bir şeyin yok değil mi?"

"sunoo of, anahtarımı bulamıyorum amına koyayım."

"kayıp mı ettin lan?"

"bilmiyorum, ne yapacağım?"

"bekle sen on, on beş dakika. yedek anahtar vardı bende. geliyorum şimdi."

"tamam, çabuk ol bak."

yüzüme kapanan telefonla iki saniyelik kısa bir bakışmanın âlâsını yaşarken, içimden sunoo'ya erken gelmesi için yalvarıyordum.

stresten başıma ağrı girmişti beş dakika içerisinde.

hiçte güzel anılarım olmayan bahçeye nefeslenmek ve küçük bir kaçamak yapmak için adımladım.

çimenlerin üzerinde yangınımı söndürmek için yuvarlandığım beş dakikalık huzurlu anım, heeseung isimli şahısın cırtlak sesi yüzünden puf diye dağıldı ve gerçek dünyaya dönmüş oldum.

love for dogs | heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin