twenty two

741 79 60
                                    

niki:
sunoo'yla ne isin vardi

sunghoon:
sana da merhaba

niki:
soru sordum

sunghoon:
cok gerginsin
bi isim yoktu sunoo'yla
kurs cikisi biraz konustuk ve
eve kadar beraber yuruduk

niki:
bu kadar mi

sunghoon:
evet
sen nereden biliyorsun hem


niki:
sunoo'yu almak icin cikisa gelmistim
ne konustunuz

sunghoon:
pardon da
sanane amk

niki:
cevap verecek misin

sunghoon:
hayir???
ne diye diretiyorsun
cok merak ediyorsan
siktir git sunoo'ya sor
birilerinin onu sevmesinden korkuyorsun
ondan hoslandigim falan yok
catacak baska birisini bul

niki:
ondan hoslanmadigini mi soyluyorsun

sunghoon:
belli degil mi ondan hoslanmadigim

niki:
ne diye kahkahalarla
gulusuyordunuz o zaman

sunghoon:
seni ilgilendiren kisi
sunoo mu
yoksa ben miyim
ayrica arkadasimla gulup gulmemem
seni hic ilgilendirmiyor

niki:
niye boyle bir sey soruyorsun

sunghoon:
merak ediyorum cunku
hoslandigin kisi sunoo
ama
gun sonunda optugun kisi ben oluyorum
beni dun cocuklarla olan bulusmada
tekrar optun
ne yaptiginin farkinda misin??
sunoo'dan hoslaniyorsan
benden uzak dur niki

niki:
neden kiskandigim kisinin
sen olabilecegi ihtimalini
aklina hic getirmiyorsun

sunghoon:
benden hoslanmiyorsun cunku
hoslanmadigin birini kiskanmazsin

niki:
ama ben seni kiskandim

sunghoon:
benimle oynama tamam mi
bir gun opup
ertesi gun baskasina gidebilecegin ve
ardinda birakabilecegin birisi degilim ben

niki:
kimseyle oynadigim falan yok
seni opuyorsam alti bos degildir

(görüldü)

sunghoon, boş gözlerle izlediği beyaz tavan, içini karartacak gibi hissederken bakışlarını oradan ayırdı.

yan döndüğü yatağı hareket ettiğinde gıcırdayarak ses çıkardı. kulaklarında oluşan tırmalayıcı sesle gözlerini devirdi ve zaten çatacak yer arayan ruh hali, ona bile sinirlenmesine neden oldu.

derin bir nefes alarak içindeki sıkıntı dolu havayı dışarı üfledi ve parmaklarıyla şakaklarına baskı yaparak baş ağrısını az da olsa dinginleştirmeye çalıştı. çoçuk, kısa bir süre içerisinde kendisini sıkıntıya düşürmüştü ve bu kadar çabuk sinirlenmesinin nedeninin ona karşı bir şeyler hissediyor olduğundan kaynaklı olduğunu biliyordu. onun ise kendisini sevdiğinden emin değildi ve bu, canını sıkıyordu.

yatarak ve düşüncelerle dolu geçirdiği tahminen yarım saatin ardından dış kapının tıklatıldığını duydu. kaşları, rahatsız edilmenin verdiği hisle çatıldı ve oflayarak yerinde doğruldu.

çocuklardan biri olduğunu düşünüyordu, bu yüzden onları haber vermemenin cezası olarak yavaş adımlar atarak kapıda bekletmeye karar verdiğinde, kapı tekrar tıklatıldı.

sunghoon, kapıyı açtığında karşısında heeseung, jay ya da jungwon'u görmeyi beklerken gözlerinin içine bakarak dikilen çocuğu gördüğünde ufak çaplı bir şaşkınlık yaşadı ve onun kapısında dikildiğini idrak edebildiğinde kapıyı kapatmaya yeltendi ama kapının kapanmasını engellemek için araya koyulan ayakla gözlerini devirerek bakışlarını çocuğun gözlerine çıkardı.

"ne var niki? müsait değilim şu an."

söylediği yalanı anlayan niki, nazikçe gülümsedi.

"beni evine almayı bu kadar mı istemiyorsun yani?" sunghoon, umursamadığını belli etmek için başını rastgele salladı ama içinde, karşısındaki çocuğa duyduğu özlemle ona sarılmasını emreden bir tarafı olduğunu da adı gibi biliyordu.

"ne söylemek istiyorsan çabucak söyle ve git. seninle uğraşamayacağım."

niki, duyduğu sözlerle üzgün bir surat ifadesi takındı ama karşısında dikilen ve ona boş bakışlar atan çocukla arasının bozuk olmasını hiç istemiyordu bu yüzden ses tonunu, öncekinden de ılımlı tuttu.

"sen ve ben hakkında konuşmak istiyorum. kapı önünde mi konuşalım bunu?"

sunghoon, onu içeri alıp almamakta tereddüt etse de, sonunda kapıyı geriye çekerek sonuna kadar açtı ve çocuğun içeri girmesini sağladı.

onunla daha fazla bir arada bulunmak istemiyordu ama niki için atan kalbi, çocuğun daima yanında olmak istediğini belli edercesine, düşündüklerinin aksine hareketler sergiliyordu.

niki içeri geçtiğinde ve ikisi de koltuklara yerleştiklerinde çok beklemeden lafa girdi zira aralarının daha fazla bozuk olmasına katlanamıyordu.

"beni yanlış anladın. sadece ikinizin ne yapıyor olduğunu merak etmiştim. kaba ve emrivaki cümlelerle seni sıktıysam özür dilerim."

"kimi merak ediyorsun niki? beni mi yoksa sunoo'yu mu? hoşlandığın kişi o ama öptüğün kişi benim. bunu bir türlü anlamlandıramıyorum, tamam mı? kimden hoşlanıyorsan onun yanında kal ve diğerini oyalamayı bırak."

niki, sunghoon'un sitemkar ve de sinirli çıkan sesiyle oturduğu koltuktan kalktı ve onun hemen dibine oturarak, sunghoon'un yüzünü kendisine çevirdi.

"lütfen anla beni, ben de bir şeyleri aşmaya çalış-" sunghoon, çocuğun sözünü hızla kestiğinde, yanaklarını kavrayan parmaklardan kurtuldu ve sinirli çıkan sesiyle konuştu.

"bir şeyleri aşmaya, daha doğrusu sunoo'yu aşmaya çalışıyorsan bunu kendi başına yap. ben senin birilerini unutabilmek için kullanacağın oyuncağın değilim. benim de bir kalbim olduğunu ve biri için çarpabileceğini unutma."

niki, birden hiddetlenen çocuğu sakin bir tavırla izlerken başını anladığını belirtircesine salladı ve sunghoon, susup derin nefesler almaya başladığında, dizlerinin üstündeki sağ eli havalanarak sunghoon'u tekrar yüzünden kavradı ve çenesini tuttuğunda gözlerini buluşturdu.

niki, önündeki güzellikten büyülenirken, bakışları karşısındaki bedenin renkli dudaklarına indi ve küçük bir yutkunmanın ardından, kendini, çocuğun dudaklarına yaklaşırken buldu.

dibine giren yüz ile, sunghoon'un titreyen göz kapakları kendiliğinden kapandı ve kalbi hızla çarpmaya başladı.

dudaklarının üzerinde beklediği dokunuşu hissettiğinde, kalbi adeta göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi atıyordu ve ne yapacağını bilmez elleri, niki'ninkileri bulduğunda, parmakları birbirine kenetlendi.

niki, hoş bir öpücüğü sunghoon'un dudaklarına emanet etti ve alınlarını yaslayarak birbirlerinin nefeslerinde dinlendiler.

"bu senin için yeterli bir cevap mı?"

love for dogs | heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin