televizyonda oynayan ve yanımdaki çocuğun kahkahalarla gülmesine sebep olan komedi filmine tekrar ve tekrardan göz devirdim.
jaeyun gibi bir insan, dandik bir komedi filminin neyine bu kadar gülüyordu anlamıyordum. her şeye gülen ben bile hemen sıkılmıştım çünkü film çok saçmaydı.
bilmem kaçıncı kez oflayışıma karşı sonunda tepki vererek bana döndü ve elindeki tabaktan mısır yerken dolu ağzıyla konuştu.
"ne var, ikide bir oflayıp duruyorsun. bir vuracağım şimdi ağzının ortasına. on kere böldün filmi."
ağlamaklı bir ses çıkarak, bayılıyormuş gibi kendimi üstüne attım ve başım dizlerinde konumlandığında, alttan alttan bakarak konuştum.
"gülmekten çatlayacaksın diye korktum, ne var bu kadar komik olan ya? bir kere bile ayırmadın gözlerini ekrandan."
cümlemin sonlarına doğru kaşlarımın çatılmasına engel olamadım ve yine ofladım.
"sen anlamazsın canım, ince işler hep bunlar."
ağzını yansıladığımda temiz olan eliyle alnıma fiske attı.
yapmacık bir sinirle yerimden doğrulduğumda yanındaki kumandayı kaparak televizyonu kapattım ve ayaklanarak ondan uzaklaştım. birazdan beni kovalama ihtimali yüzde yüz falandı.
kapanan ekranda olan boş bakışlarını yavaş bir şekilde bana çevirdiğinde, elindeki mısır tabağını koltuğun üstüne bıraktı ve oturduğu yerden usulca kalktı.
hızlı bir hareketle koltuğun etrafından geçtiğinde çığlık atarak koşmaya başladım. küçücük evde kaçabileceğim pek bir yer olmadığı için aynı odaları birkaç kez turladık. çığlıklarımın arasından duyabildiğim kadarıyla bir ya da iki kez, sessiz ol, diye bağırdı.
saat gece yarısına doğru geliyordu ve attığım çığlıklar büyük ihtimal apartmanda da duyuluyordu. yine de umursamadım ve sesimi kesmedim.
hızlı bir hareketle kolumu yakaladı ve avcunu dudaklarıma kapatarak beni kendine çevirdi ve koltuğa ittirdi. düştüğüm yumuşak mindere değen sırtım ve üstümdeki beden arasında kaldığımı anladığımda gözlerim kocaman açıldı.
jaeyun, eli hâlâ ağzımda kapalı bir şekilde dururken, bacaklarımın üzerinde oturuyordu.
eli yüzünden nefes alamadım ve çekmesi için başımı iki yana salladım ve konuşmaya çalıştım.
ben hâlâ beni bırakması için debelenirken, çalan kapı ziliyle dudaklarımın üstündeki elinin baskısını artırarak üzerime eğildi. boştaki eliyle de, işaret parmağını susmam için dudağına bastırdı.
bu saatte arkadaşlarımızdan kimsenin gelmeyeceğini düşünürsek, çıkardığımız sesten dolayı, tahminen bizi azarlamak için gelmiş olan apartman yöneticisinden başka kimse olamazdı kapımızı çalan.
zil çalmaya devam ederken, jaeyun'un bakışları kapıdan bana döndü ve yüzlerimiz arasındaki kısacık mesafeyle beraber bakışlarını benden çekmedi.
altında gerginlik ve heyecanla hafiften titrerken, damarlarımda akan adrenalinin varlığını hissediyordum.
bu, yiyeceğimiz azardan dolayı değil, jaeyun'un bana bu kadar yakın olmasından dolayıydı.
elini ağzımın üzerinden çektiğinde derin bir nefes aldım ve yükselen göğsüm, onunkine değdi.
bakışları gözlerime kenetliyken, birbirine bastırdığım dudaklarıma kaydı ve ben gerginlikten ne yapacağımı bilemediğim için dudaklarımı yaladım. tamamen gerginlikten olmasa da, okuduğum birkaç fanfictionda'da öpüşmelerin hep böyle başladığını bilerek yaptığım hareketle jaeyun, yutkundu ve gözlerime kısa bir bakış atarak tekrar dudaklarıma bakmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love for dogs | heejake
Fanfictionlee heeseung'un köpeği, alt komşuları sim jaeyun'un kafasına işer.