twenty

880 96 112
                                    

iki genç, sonbaharın hafiften yaklaştığını belli eden rüzgarlı havada, üzerindeki ceketlere sarılmış şekilde ilerlerken konuşmuyordu.

niki, ara sıra yanındaki çocuğa göz ucuyla baksa da herhangi bir konuşma başlatma girişiminde bulunmamıştı. sunghoon'un içini dökmek istediği ve kendini hazır hissettiği zaman konuşmaya başlayacağını biliyordu.

şu an dışarıda beraber olmalarının sebebi, dün gece heeseung'un jaeyun'a haber vermesiydi. jaeyun, heeseung'un kendisine söylediklerini aynen niki'ye iletmiş, sunghoon'un yanına uğraması konusunda onu sıkıştırmıştı.

niki, başta inkar etse de, jaeyun bir şekilde onu ikna etmeyi başarmış ve şu an oldukları konuma gelmelerine neden olmuştu.

sunghoon, derin bir iç çekerek kafasını gökyüzüne kaldırdığında, niki'nin bakışları ona döndü ve çocuğun yan profilini süzdü.

gerçekten yakışıklı bir yüzü vardı. kızların ilgi odağı olduğu kesindi. ama niki, sunghoon'un kendisini öpmesini bir türlü aşamadığını hissediyordu. gece yatarken birbirlerini öptükleri anın, hafızasından silinmemesini neden anlayamadığını sorgulamaktan kafayı yiyecek gibi oluyordu çoğu zaman ve kafasını buna yormak, eskiden hayalini gözlerinin önünden silemediği sunoo'yu son zamanlarda hiç hatırlamamasına neden oluyordu.

ikili yürümeye devam ederken sunghoon, kafasını kendisini izleyen ama konuşmayan çocuğa çevirdiğinde hafifçe gülümsedi.

niki'nin bakışları, sunghoon'un gülümsemesine takıldığında kontrolu dışında, dudak kenarları yukarı kıvrıldı.

"neden hiç konuşmuyorsun?"

"bilmem. konuşacak enerjiyi kendimde bulamıyorum şu an sanırım."

niki anladığını belirtircesine başını salladı.

"peki üzgün olduğunda hep böyle mi görünürsün?"

sunghoon, anlamadığını söylemek için yanındaki çocuğun yüzüne baktığında, onun çoktan kendisine baktığını görüyor olmak, üzgün hissetmesine rağmen karnının içinde bir şeylerin kıpırdanmasına neden oldu.

kaşlarını kaldırdı ve konuştu.

"nasıl görünüyorum ki?"

niki, bakışlarını önüne çevirdiğinde ellerini cebine soktu ve sabit ses tonuyla konuştu.

"güzel."

sunghoon, duyduğu iltifatla anlamak istercesine niki'ye döndüğünde, genç çocuk üzerindeki bakışları hissetse de o tarafa dönmedi ve eliyle ilerideki marketi göstererek konuştu.

"ben acıktım, bir şeyler yiyelim. hem hava da soğuk, ısınmış oluruz."

sunghoon, hâlâ neler olduğunu kavrayamazken başını sallayarak niki'yi onayladı ve adımlarını markete çevirdiler.

nihayet içeri girdiklerinde yüzlerine çarpan sıcak hava ile afallasalarda, bedenleri kısa süre içinde rahatladı ve niki önde, sunghoon ise hemen arkasında marketi dolanmaya başladılar.

sunghoon, önündeki kendisiyle aynı boyda ama yaşça küçük olan çocuğun bedenini takip ederken, aklından onunla ilgili geçen düşüncelere engel olamıyordu.

babası yüzünden geçirdiği ve kendini dışarı attığı vakit, hep kötü hissederdi. düşünceleriyle kendi kendini yer bitirir, zaten bozuk olan morali iyice bozulurdu ve gün sonunda yine eve gitmek zorunda kalıyor olmaktan nefret etmiş bir şekilde, kendisini babasının himayesi altındaki evde bulurdu.

ama şimdi yanındaki çocuk, aklını yaşadığı kötü olaylardan tamamen uzaklaştırmış bir şekilde, kısa süreli de olsa o yanındayken rahat ve huzurlu bir nefes almasını sağlıyordu.

love for dogs | heejakeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin