Soğuk bir hava, soğuk bir kara, soğuk bir tavır.
Jeon'un ayaklarına bu noksan halimle ders vermeye gidiyorum, onlar benim adresimi çoktan sildikleri için. Sokağını ezbere biliyorum, öyle bir şey ki duvarları, kaldırımları dahi mücevherlerle parlıyor. Belki de alkolden bilmiyorum, öyle görüyorum.
Yalpalıyorum, sendeliyorum. Evine az kaldı, biliyorum. Ne acı, ne soğuk, ne yavan. Tir tir titriyor emanetlik vücut, beni öpse tamamen bana ait olacakmış gibi.
Çok içmedim, Jeongguk'u içtiğim kadar hiçbir şeyi içmeyeceğimin bilincindeyim.
Onu kadehe doldursam parçalanır, kristaller sızar damarıma. Her şeyi paha biçilemez olmalı. Jeon o, elmaslardan yapılmayım, beni eskiden istediği gibi istemeli, uğruma şiirler yazmalı.
Özlemimden ciğerlerim sıkışıyor evine üç dört metre kala, saat de bire çeyrek kala, berceste hitabı da onda hâlâ.
Bir ara ne yaptığımı sorguluyorum, niye binlerce katlı apartman dairesinin önüne geldiğimi düşünüyorum, onu göremezsem kendimi kolyelerle boğacakmışçasına zor bela yürüyorum.
Özledim.
Berceste demesini, obsidyenle kafamı karıştırmasını, bana bakarak şiir yazmasını, beni izlemesini, fütursuzca arzulamasını, benim için kavrularak delirmesini, her şeyini müthiş özledim. Gözlüklerini çıkartıp takışını dahi, saçlarını omuzlarından savuruşunu dahi, baskınlığını belli edercesine oturuşunu dahi tüttürüyorum burnumda.
Ancak biliyor bu benlik, sarışın oğlanla devrilmiş birinin bu halde olmasının en yegâne sebebi benim bu acizlik.
Kendi yarattığım swarovski enkazı bu. Bir gemiyiz, beyaz altına çarpıyoruz, onu yukarıda tutmak istiyorum, o çok değerli, benim nadide eserim fakat o; o kadar dirayetli ki, taşıyor beni. Altıgen oluşunu görüyorum, benim için ayrılacak köşelerinden, onu bölmek istemiyorum. Onu öpmek, parçalarını bir safirle kaynaştırmak istiyorum.
Jeongguk, asıl berceste. Sen sergilerin, müzayedelerin alamayacağı bir değerdesin.
Sana ne ölçü ne para birimi ne gezegen ne alfabe, yakıştıramıyorum.
Biraz daha ileride balkonunda görüyorum onu. Antika halısının üzerinde, mürdüm dudaklarının renginde bir şarap içiyor. Beni fark ettiği gibi kaskatı kesiliyor, onun binanın en yüksek tepesinde oturacağını düşüyorum, her şekilde zirveye layık.
Çok sade ama görkemli, nostaljik bir havası var gözlüklünün. Alkol almamışım gibi hiç, dinleniyorum duvar halısına bakarken, teraryumlarını incelerken.
Jeon, eğer benli olmayacaksan küçücük bir fanusunun içinde bitkin olmayı yeğlerim.
Hiçbir şey demiyor, öylece izliyor, gözlerindeki yakut beni vuruyor, Tanrım diyorum bu nasıl bir şerbet. Nabzımla bütünleşsin diye yarattın sen onu, İsa çarmıha gerilmeden önce en son Taehyung ve Jeongguk demiştir.
Sana bitiyorum, sana kapılıyorum demek için oldukça geç.
O hiç konuşmuyor ama ben ona çok şey söylüyorum. Belleğimde çok yok, yalnız onu kazıdığım için her şey silik. Doğru, doğrudur. Onun için flu görüşten ibaret olsam da o benim için en net kadraj.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2b jeon's jewel
Fanfictiono gün dediklerini hatırlamadığını söylüyorsun ama uçmamıştın, ayıktın berceste taehyung. bana seni ezmemi söyledin. dokusu olağanüstü bir kağıt olmayı ve benim de kullandığım kalemlerden biri olup senin üzerinden insafsızca geçmemi istedin. başımı d...