Seok JinBilmiyorum, sanki kafamın içinde milyonlarca ses varmış gibi hissediyorum. Tanrım insanlar nasıl bu hayattan zevk alıyor anlamıyorum? Bazen ekmek istiyorum evet, bazen şu aptal nefesimin tamamen kesilmesini istiyorum. Beni zorluyorsun Namjoon. Yapamayacağımı bildiğin halde bana tekrar umut verip gidiyorsun. Ben artık yaşamak istediğimden emin değilim. Benim için yaşama isteği diye bir şey yok.
3. Kişi
Seok Jin dar ve karanlık sokakta bitkin bir şekilde yürüyordu. Son yaşanan olaydan sonra kendisini toplayabileceğinden pek emin değildi. Seok Jin kafaya koymuştu o gün. Hayatına son verecekti. Ama Namjoon her şeyin boka sarmasına neden oldu. Kapı alıcaklı gibi çalınıyordu. Seok Jin açmayacaktı. Biliyordu Seok Jin yapamazdı bunu. Sonra Namjoon Seok Jin'in evinin yedek anahtarını kapıcıdan alıp içeri girmişti. Seok Jin kapıcıya ağzına gelen me varsa söylüyordu. Namjoon Seok Jin'i kendine çekti. Ve söyledikleri şey ile Seok Jin artık bu dünyada ona yer olmadığının kanıtıydı. "Haftaya düğünüm var Jin seni de çağırmak istedim ve pat diye haftaya düğünüm var diyemeyeceğim için biraz yakın davranmak zorunda kaldım. Yani sana olan hislerimin tükenmediğini düşünme. Sana karşı hiç bir şey hissetmiyorum artık." Namjoon Jin'i kendinden uzaklaştırdı. Ve ceketinin iç cebinden bir davetiye çıkardı.
Seok Jin'in parçalanmış ruhu artık küle dönmüştü.
Namjoon & HyunDae
Bizim bu mutlu günümüze sizi de davet etmek istedik.
**** salonu saat 19.30
Namjoon resmen Jin'in en yakın arkadaşı Jin'in kardeşim dediği kadınla evleniyordu. Namjoon çok beklemeden gitti. Seok Jin sadece o soğuk banyo zemininde hıçkıra, hıçkıra ağladığını hatırlıyordu. Gerisi anılarla beraber tarih olmuştu. Ve şu an dışarıda öylesine geziyordu. Öyleki artık önüne gelen ilk arabanın önüne atlamak istiyordu. Bu bir intihar çeşidi değildi değil mi? Seok Jin artık vücudundaki bütün enerjinin tükendiğini hissediyordu. Öyleki telefonuna gelen hiç bir çağrıya cevap vermeyi bırak bakmıyordu bile. En sonunda elinde bir içki şişesi ile sahilde oturmuş denizi izliyordu. Birden aklına telefonuna gelen çağrılar geldi. Telefonuna baktı ve gördüğü şey ile şaşırmak istesede ruhu gibi yüz kasları da yorulmuştu.
Kim Namjoon 26 cevapsız çağrı..
Ve telefon Jin'in elindeyken tekrar Namjoon aradı. Seok Jin biraz bekledi. Buna hazır mıydı ki? Bilmiyordu. Hiç bir şey bilmiyordu ve bilmek de istemiyordu. En sonunda armayı cevapladı ve tamamen karşı tarafın sesine odaklandı.
"Seok Jin sabahtan beri arıyorum neden cevap vermiyorsun? Ne kadar endişelendim biliyor musun sen?" Seok Jin alayla güldü. "Sen benim için endişelendin öyle mi Namjoon? Neden buna inanmak istemiyorum?" Bir kaç dakika sessizlik oldu. "Nerdesin?" Seok Jin sabrının sınandığını hissediyordu. "Namjoon çocuk kandırmıyorsun burda! Neden sürekli beni arıyorsun ki?" "Seok Jin bana nerede olduğunu söyle. Belli ki içmişsin ve kafan yerinde değil seni gelip alıcam." Seok Jin sinirli bir nefes verdi. "Siktir git Namjoon." Ve telefonu suratına kapadı. Kumlara tamamen kendini bıraktı. Artık gözlerindeki yaşlara engel olamıyordu. Böyle durumlarda hep annesini arardı. Ama saat çok geçti ve kadını böyle şeylerle rahatsız etmek istemiyordu.
Bu hayatta Jin'in annesinden başka kimsesi yoktu. Babası da yoktu zaten. Neden yoktu derseniz bundan yıllar önce Jin annesi işteyken babasından sürekli tacize uğramış biriydi. Bir gün bunu annesine söyledi ve annesi de babasını boşadı. Sonrada Namjoon hayatıma girdi işte. Bazen Seok Jin neden bu dünyaya geldiği sorgulamadan edemiyordu. Tabi Seok Jin burda hayatı sorgularken Namjoon'un o gece onu düşünerek ağladığından be yaptığından pişman olup telafi edemediğinden haberi yoktu.
Tamamen baştan salma bir bölüm oldu umarım güzel olmuştur neyse öpüldünüz aşklar 💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝓗𝓪𝓽𝓪𝓵𝓪𝓻ı𝓷 𝓽𝓪𝓽𝓵ı 𝓫𝓮𝓭𝓮𝓵𝓲 『𝕹𝖆𝖒𝖏𝖎𝖓』
FanfictionJinnie: Neden gittin Namjoon? Ah! Doğru ya sen bana hiç gelmemiştin zaten. NamNam: Jin Hyung... Lütfen git! Artık beni unut! Eğer böyle yapmaya devam edersen bu hem senin hemde benim içim daha zor olucak... Lütfen git... Jinne: Peki... Ama son olar...