Bölüm 10: Adımlar

162 4 0
                                    

Yalgın'ın gözünden;

Eve varalı iki gün olmuştu. Atlas sürekli ağrı kesici alıyor, uyuyor, çok nadir yemek yiyor ve çoğu zaman canı acıyordu.

Onun için çok üzülüyordum, sürekli ağrı kesici almasını istemiyordum ama canının acımasına da dayanamıyordum. Yaralarının yavaşça söndüğünü fark etmiştim fakat en fazla iyinin kötüsü denilebilirdi.

Ona iyi bakmak için elimden gelen her şeyi yapıyordum, sanki transa geçmiş gibi ve hiçbir şeyi duymuyormuşçasına ona uzattığım yemeği yemiyordu.

İlk gün yatağından kalkamamış, acıdan hareket edememişti, ikinci gün oturur pozisyona gelebiliyordu. İki gün boyunca tek kelime etmemişti. Konuşmak istediğinde gözleri doluyor ama ağzından tek kelime çıkaramıyordu.

Konuşabileceği, ona zarar gelmeyeceği hakkında onu ikna etmeye, rahatlatmaya çalışmıştım fakat tek yaptığı önündeki soğuyan çorbasına uzun uzun bakmak olmuştu.

Üçüncü güne girdiğimizde, ilk kez konuştu ve bana "Teşekkür ederim." dedi.

Yatağın ucuna oturmuş yemek yemesini bekliyordum. Yemeyeceğinden emindim, ama bunu söylediğinde, belki yiyecektir, düşüncesi aklıma ilişti.

Masmavi gözlerine bakakaldım ve mutlulukla gülümsedim. Onu şaşırtmamak ya da daha çok üzerine gitmemek için oradan oraya zıplayarak sevinç nidaları atma isteğimi bastırarak "Rica ederim, teşekkür etmene bile gerek yok." dedim.

"Lütfen yemeğini ye." diyerek kibarca onu uyardım ve tebessüm ederek üç gün içinde ilk defa doğru düzgün bir yemek yedi.

Pilavını biraz bırakmıştı fakat önündeki mercimek çorbasının hepsini bitirmişti.

"Çorbayı beğendin sanırım. Biraz daha ister misin?" diyerek odaya giren anneme dönüp gülümsedi.

Annem muhtemelen konuşmasını beklemiyordu.
"Teşekkür ederim, ellerinize sağlık." dediğinde annemin dudakları aralandı. Ama o da benim gibi düşünmüş olacak ki bozuntuya vermeden Atlas'a geri gülümsedi.

Atlas'ın gülümsemelerinin belirginleştiğini görebiliyordum. İki gün içinde normalde olduğundan daha sık gülümsüyordu. Ne kadar acı içinde olsa bile tebessüm edebiliyordu.

"Yani şimdi bir tabak daha çorba içeçek miyiz Atlas bey?" dedi annem muzip bir gülümsemeyle.

Atlas'ın istemediği belliydi fakat nasıl reddedeceğini bilemez şekilde bana küçük bir bakış attı.

"Yok annecim içmeyecekmiş." dedim.

Aniden rahatlamış bir yüz ifadesine bürünen Atlas'ın şirinliğine güldüm. Her haliyle çok güzeldi.

Annem son harflerini bir şarkı gibi uzatarak "Peki." dedi ve yavaşça odadan çıkıp kapıyı örttü.

Odada birkaç saniyelik bir sessizlik oldu. Atlas'ın önündeki yatak sehpasını aldım ve yandaki komidine bıraktım.

"Benim kalacak bir yer bulmam gerek." dedi. Sanırım bizimle değil bir akrabasıyla ya da babasıyla yaşamak istiyordu. Ona bunu kim yaptı bilmiyorduk fakat oraya dönmeyeceği belliydi.

"Babamın yanına dönemem." dedi. Sesi her zamanki gibi sakin ve çekingendi.

"Baban mı..." Bunları yapanın babasının yapıp yapmadığını soracaktım fakat gözümün önünden Atlas'ı bulduğumdaki hali geldi ve konuşamadım.

Anlamış olacak ki, "Evet, babam yaptı." dedi.

"Anlatabilir misin, neden?" dedim merak içinde. Anlatıp üzülmesini istemezdim ama bir çözüm bulmak zorundaydık. Oğlunu öldüresiye döven bir adam serbestçe yaşayamazdı.

"Küçüklüğümde durumumuz çok iyi değildi, babam hapse girdiğini öğrenen kimse onu işe almıyordu. Babam annemi çok döverdi, annem de kimseye sesini çıkarmazdı." diyerek anlatmaya başladı.

Sessiz kalıp onu dinledim. Sözünü kesmek istemiyordum.

"Annem fahişelik yapmaya başladı. Başka hiç iş bulamıyordu. Ve işinden hastalık kaptı. O sırada okulumda benim hakkımda söylentiler yayılmaya başladı. Şey hakkında..." derken sustu.

"Seni asla yargılamayacağımı biliyorsun değil mi?" dedim emin olmak için.
"Yargılamazsın ama uzaklaşabilirsin." dedi bakışlarını kucağındaki ellerine kitleyerek.

"Seni benden hiçbir şey uzaklaştıramaz. Ölüm bile."

"Eşcinsel olduğumla ilgili söylentiler, doğru olan bir söylenti." dedi. Kontrol etmek için gözlerimin içine baktı.

"Ben de eşcinselim. Belli değil mi?" dedim neden çekindiğini anlamayarak.
Fark etmemiş miydi yani? Bunca zamandır arkadaşça elini tuttuğumu, arkadaşça sarıldığımı ve arkadaşça koruduğumu mu sanıyordu?

Onu korumam için ve sevmem için arkadaşım olmasına gerek yoktu, o ne olursa olsun beni nasıl görürse görsün ben onu hep aynı sevecektim.

Birkaç saniye düşündü. Sorumu yanıtlamadan hikayesini anlatmaya devam etti. Kaçma biçimi çok şirindi.

"Bu söylenti okul müdürüne gitmişti ve müdürden de aileme... Herkes öğrenmişti. Babam polemik çıkarmış tüm mahalle duyana kadar beni sokağın ortasında 'İbne, top, pezevenk...' diyerek aşağılamıştı."

Derin bir nefes aldı. Sanki söyleyecek söz bulamıyordu. Açıklamanın yolunu arıyordu.

"Annem de fahişelikten kaptığı hastalığının utancı üzerine oğlunun böyle olduğunu öğrenince kendini astı." dedi.

"Atlantis-"
"Özür mü dileyeceksin? Bunları yaşadığın için özür dilerim falan... Teşekkür ederim Yalgın. Ama gerçekten artık bu sözleri kaldırabileceğimi sanmıyorum." dedi bir çırpıda.

Aniden duraksadım.
"Benim yüzünden kendini öldüren annem sırf bana ceza olsun diye benim odamda astı kendini. Benden değil annemden özür dilenmesi gerekiyor. Oğlun böyle olduğu için özür dilerim, denmeli ona."

"Hayır denmemeli. Senden daha mükemmel hiçkimse görmedim hayatımda ben. Senin kadar güzel kalpli kimse çıkmadı karşıma. Aynı zamanda bu kadar güçlü biri de çıkmadı karşıma." dedim.

"Beni iyi dinle Atlantis, seni çok seviyorum. Kendine zarar verebileceğin hiçbir düşünceyi aklına sokmanı istemiyorum." Onu ikna etmeye çalışıyordum.

"Yalgın," Duraksadı. "Ben de seni seviyorum."

Elimi elinin üstüne örttüm, ve gözlerinin içine bakarak gülümsedim.

Tebessüm etti, kalbimin en içinin ısındığını hissedebiliyordum.

"Devam etmek ister misin?" dedim ona sakince.

"İşte, dövecek bir tek oğlu kalan babam da bana bulaşmaya başladı. İstediği zaman evden atardı, istediği zaman alır geri getirirdi. İstediği zaman döverdi. Aylarca dışarda yaşadığım ve tecavüze uğradığım günler oldu. Aylarca dışarı çıkamayıp her gün dayak yediğim de oldu. Aylar sonra ilk defa evden çıktığımda, senle tanıştım."

"Atlatacağız Atlantis'im." dedim.
"Bizimle yaşa." diye devam ettim.
"İki gün kalıp sonra karar verebilir miyim?" diye sordu.

İki gün içinde ne değişebilirdi ki? Başımı evet anlamında salladım.  Hayatımı değiştirecek adımlar atmıştım o an. Hiç gitmesine izin vermemeliydim.

Her şeyden bihaber. O iki günün hayatımın en güzel iki günü olacağını bilmeden...

Ezberimden Çıkmayan Şiir BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin