"Gittikçe daha az evindesin."
YALGIN'IN GÖZÜNDEN
"Beni rahat bırakın. Lütfen..."
"Sana yemin ediyorum ki seni bırakmayacağım. Sen iyi olana kadar buradayım."
Gözlerimin içine baktı, yeşil gözleri korkuyla titriyordu. Gerçekten de gitmemi istiyordu. Ama sokağın başında buz kesilmiş ağlayan bu ürkek bakışları kimse yalnız bırakamazdı. Derinlerinde yalnızlık barındıran gözleri, onları daha da yalnız bırakamazdım.
"Bana anlatabilirsin." dedim onu incitmekten korkarak. Sesim her dudaklarımdan döküldüğünde daha çok titriyor, kollarını çelimsiz bedenine sarıyordu. Soru niteliğindeki cümlemi ona yöneltirken sırtını yasladığı boş duvarla üzerinde dizleri karnında oturduğu kaldırım arasına daha da sindi.
Bedeni küçüldükçe küçülüyordu, küçük bir çocuğu andırıyordu. Islanmış gözleri yaşlarla parlıyordu. Ona ne olmuştu böyle?
"Dersine git." dedi fısıldayarak.
Dakikalar içinde ikinci kez konuşuyordu. Fısıltıyla çıksa bile tonundaki yumuşaklığı ve naifliği kaybetmiyordu o titrek ses.
Okula geç kaldığım o gün, onun sesini duymuştum. Kestirme yol bulduğumu sanarken, ara sokaklarda kaybolmuştum. "İyileşecektim!" diyerek çığırmıştı. Sanki artık iyileşemeyecekmiş gibi, sanki onu elinden almışlar, çalmışlar gibiydi sesi. Hayal kırıklığı ve öfke vardı, sanki içine işliyordu iyileşememek. Sanki gerçekten de yaralı kalmıştı.
Sahi, hep yaralı kalan var mıdır bu dünyada? Yoksa her yaralı kalan ölür müydü?
Zoruna gidercesine artık iyileşemeyeceğini haykırdıktan sonra kendini bırakabileceği ilk köşeye çökmüş, eline bir sigara almış, onu yakmış, ama dakikalarca ağlamaktan tek bir damla bile yararlanamamıştı o sigaradan.
Kemikli elleri arasında ziyan olup küllerini döken sigara, parmaklarının ucunda yitip gitmişti.Ben de dürtülerime karşı koyamayıp onun yanına çöküvermiştim.
Dibi kalan sigarayı parmaklarının arasından koparıvermiştim, kaldırımda söndürüp onu orada bırakıvermiştim.
O anda kaşları hüsranla çatılmıştı ve bedeni hızlıca sarsılmaya başlamıştı. Ağlıyordu, incilerini tek tek döküyordu. Ona acımaktan çok, acısını almak istemiştim. Onu bu hale getiren şeyi bilmek istemiştim. Çünkü ömrüm boyunca hiç bu kadar içten ağlayan bir insan görmemiştim."Ölmek için," dedi dakikalar sonra.
Ölmek için miydi göz yaşları?
"Anlatacak mısın?" diye sordum çocuk merakı ve heyecanıyla."Ölmek için, çok gencim." dedi yine kısık olan sesiyle. O an onun bağırdığını, çağırdığını ve içimizi ürperttiğini düşündüm. Bunu istedim.
"Yaşamak için fazla ölü." dedi. O, ölmek için çok genç, yaşamak için fazla ölüydü.
Dudakları birbirine kenetlendi, o andan sonra tekrar kendini suskunluğa hapsedeceğini anladım."Teşekkür ederim." dedim hafifçe gülümseyerek. Şaşkın bir ifadeyle bana döndü, neden teşekkür ettiğimi anlamamış olması muhtemeldi.
"Bana güvenip anlattığın için." diyerek toparladım.
Normalde olsa tebessüm edeceğine emindim, ama o tebessüm etmedi. Birbirlerine kenetlenmiş dudakları kıvrılmadı. Ama ben onun samimiyetini hissettim.
"Bu bir beyitti." dedi sakin ses tonuyla."Devamı var mı? Varsa okuma şansını yakalayabilir miyim?" dedim hevesle. Bir beyitten öteydi, duymak istiyordum.
Onun sesinden bir şiir dinlemek eminim ki çok güzel olacaktı.
Birkaç saniye susup geri kalanı hakkında bir şeyler söylemek hakkında düşündü. Eminim ki bir devamı vardı. Ama o susmayı tercih etti. Onu kim susturmuştu böyle, kim onu sessizleştirmişti?"Yok." dedi cevap olarak. Hayal kırıklığıyla kaşlarımı çattım, ama emindim ki bir gün o şiirin geri kalan kısmını duyabilirdim.
"Artık ağlamıyorsun." dedim. Cevap vermedi. Ağlamıyorum dese yalan olurdu belki de. İçi ağlıyordu belki, kalbi ağlıyordu belki... Kızmadım, neden ağlıyor bilmek istedim.
Bunu onu ilk ve son görüşüm olsun istemiyordum. Ben onu gülerken görmek isterdim.
Boğazını temizlemek için birkaç kere öksürdü ama konuştuğunda sesi yine kısık ve buruktu. Kasveti ruhuna işlemişti."Afedersin." diyerek ayaklandı. Karışık, rengi koyu bir balı andıran temiz açık kumral saçlarını kemikli elleriyle geriye attı.
"Seni tanımak istiyorum." dedim.
Kalkmaya yeltendiği yere geri oturup çantasından eski sarıya dönmüş yaprakları olan güzel bir defterden sayfa çıkardı ve koyu kahve kalemiyle bir şeyler yazdı, ardından kağıdı bana uzattı. Göz yaşlarının yumuşattığı dudakları yine birbirine kapanmıştı.Toparlanıp ayağa kalktı ve küçük sessiz adımlarıyla tam beni terk edecekken ardındaki bana baktı. Arkasını dönüp yoluna devam edecekken kağıtta bir hesap ismi yazılı olduğunu gördüm.
"Emin ol yazacağım!" diye seslendim ona.
"Acele etmen gerekir, çok vaktim yok." dedi. Birkaç adım ilerde olduğu için fısıldarsa sesini duyamayacağımı tahmin etmiş olmalı ki normalden daha kısık ama fısıltıdan daha yüksek bir ses tonuyla beni yanıtladı.
Zamanını ne kısıtlıyor, onu kim alıp götürüyor buralardan bilmiyordum.
Arkasına dönüp bu sefer gercekten giderken kıvır kıvır saçlarının nasıl da adımlarıyla hareket ettiğini izledim.Sarıya dönük açık kumral saçları, denizdeki kumları anımsatıyordu. Saçlarını sevmiştim. Gözleri birer zümrüte, belki de cam ağaçlarının dikenlerine benziyordu. Beyaz gömleği beyaz tenine uyum katıyor, aynı zamanda bana nazaran daha cılız kalan bedenini temiz görüntüsüyle örtüyordu.
"Ölmek için çok gençsin,
Öyleyse sen, nereye gidersin?
Neden böylesine kederlisin?
Lütfen bana bir tebessüm bahşeder misin?";
Yazar bölümü tekrardaann!Bu bolum de boyle kisacik bir bolumdu. Yeni bolum yazmadim ama oyle hos olsun diye simdiden attım cunku ben olsam tek bir bolumu olan kitabi devami yok diye okumaz gecerdim bana da oyle olmasin diye bastan cok bolum atmaya calisiyorumm 😽
Oyle sonra gorusueuz olmayan sirin okurlar ben kactim fiyuu💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezberimden Çıkmayan Şiir BxB
Fiksi Remaja"Sikerler, bizlerin de ruhu fahişe!" +18 sahneler olacaktır.