Bölüm 1: Fazla Genciz!

2.4K 23 2
                                    


"Sen ölmemeye karar verince geçmiyor dertler."

Sigaranın külleri, yerlere döküldü. Tadı ciğerlerimi yakan duman, dudaklarımın arasından kaçıp rüzgarla tutkusunu ortaya koyarak sevişti ve dalgalanıp yok oldu. Son kez içime dumanını çektim sigaramın, ciğerlerim ölmek için fazla gençti, değil mi?

"Ölmek için fazla gencim.

Yaşamak için fazla ölü.

Sevmenin ise tam günü."

Hepimiz bir gün öleceğiz, değil mi Tanrım? Eğer ölmesek n'apardım Tanrım?
Sigaramı oturduğum kaldırıma bastırıp söndürdüm. Yavaşça üst üste binip katlandı ve küçüldü. Hayat gibi olabilirdim, onu yere atıp ayağımın ucuyla ezebilirdim. Ama ben bir sigaraya bile acıyacak o aptal yüreğe sahiptim.

Ah, bu yürekler, biz genciz ve yüreklerimiz sadece aşkı tatmalı. Biz genciz, dudaklarımız sigaraları almamalı arasına. Dudaklarımızın arasında birer şarkı olmalı. "İçelim biz bu akşam!" diye bağırmalılar.

Soğuk betondan ayrılıp kaldırımdan kalktım. Yavaş tınısıyla içimi okşayan müziğe bir son vermek amacıyla kulaklarımdaki kulaklıklarımı çıkardım.

Bana en az bir beden büyük gelen bol gömleğimi silkeledim ve haddinden fazla açık olan kravatımı halen geniş kalacak şekilde sıktım. Ara sokağı yalnız bırakıp birkaç sokağın ardındaki okuluma gitmek üzere adımladım. Köşeyi dönecekken bana suratında pis gülüşüyle bakan babam yaşlarında bir adam karşımda beliriverdi.

Panikle "Afedersiniz!" diye geçiştirip yana doğru bir adım aldığımda onun da aynısını yapıp tekrar önümde bir duvar kesilmesiyle birlikte şaşkınlıkla başımı kaldırdım. Bu adam ne yapıyordu böyle?

"Belki de bu kederine bir son verir.
Ellerini boğazına sarıp,
Ölüme arzunu öğrenir.
Belki de bıçağını bileyip,
Hayallerini getirir."

Kollarımın iki yanına ellerini sıkıca sarıp beni tuttuğunda hareketim neredeyse tamamen kısıtlanmıştı. Geri adım almayı denedim ama gitmeme izin vermedi.

"Şimdiye ölmem gerekirdi.
Bunu yaşayacağıma, ölmem gerekirdi.
Tanrım, canımı al ya da yaşat beni.
Ruhum çocukken ölmemeli."

"Buralarda işini en iyi yapan senmişsin doğru mu? Sana istediğini verebilirim." dedi ürkütücü ve kendinden emin sesiyle. Beni hiç görmediğinden emindim.
"Ne işinden bahsettiğinizi bilmiyorum Bayım, lütfen gitmeme izin verin."

"Öğrenciler derslere gireli çok oluyor, sense bu ara sokaklarda aranıp duruyorsun. Öğrenci görünümü vermeye çalışmışsın ama ötedeki sokakta çalışan fahişelerden olduğun belli oluyor!" diye çıkışıp kirli ellerini üzerimden çekti. Onca şey üzerine, yine bir fahişe olmakla mı suçlanıyordum yani?

"Hayır." dedim fısıltıyla. "Ben fahişe değilim. Çekilin önümden gideyim." dedim kırılan sesimle. Kırılan tek şey sesim değildi. Hayata karşı kalan son damla umudum kırılıyordu. Iyileşmek yasak mıydı? Kırılmak ölümümün nedeni mi olacaktı? En çok da kırılırken acıyordu canım, değil mi Tanrım?

Yaralı bir kuş vardı içimde, dar kafesinin köşesinde çırpınıyordu. Gitmek için tiz tiz çığlıklar atıyor, korkudan kendi kanadını kırıyordu. Oysa ki o uçabilirdi, onu hapseden şey oradan çıkamama korkusuydu. Ya bu andan çıkıp gidemezsem, diye düşündüm.

Gözümdeki korkuyu gören adamın yüzü bundan hoşlanır bir görüntü aldı. "Ama tenin çok temiz görünüyor, eminim sen de işime yararsın. Bak, eşim beni evden attı. Günlerdir sokaktayım, sen de benim karıma çok benziyorsun. Bu yaşlı adama acıyıver oğlum. Bak ne haldeyim." dedi kurnaz tilki gibi sırıtarak. İğrendim.

Cevap vermeden adamın yanından geçip gitmeye çalıştım, hızlıca kaçmaya çalıştım. Kaçarsam, geçmişimi, geleceğimi, bugünümü, tüm bu acıyı ve kederi, bu hüznü unutabilir miydim? Beni ölüme hapseden kaderimden, kaçabilir miydim? Kuşun diğer kanadı da kırıldı, kulağımı yırtarcasına yüksek sesle üzerime bir kafes kapandı. Adam kolumu sardı ve gitmemi engelledi. Parmak boğumları bileklerimi sıkmaktan morarmıştı. Günahkâr bir ruh, bedeninizi değil ruhunuzu da kirletebilir, diye düşünmeden edemedim. Bu adam, ruhumu kirletebilir, basitçe.

"İzin verin gideyim!" diyebildim sadece. Eğer sesimi çıkarabilseydim bağırırdım. Ama bu köşe bucak yerde kim duyardı ki beni?
"Ama beni ne hale getirdin görmüyor musun? Böyle tazecik bir tenin var! Ölsem kaçıramam." dedi ve bedenini bana yaslayıp bana sürtündüğünde tüm bedenimin kasıldığını hissettim.

İzin verin gideyim, Bayım.
Ben zaten ölüme çok yakınım.

Kendimi savunmak istedim, çırpınmak ve bağırmak istedim ama bedenimi saran panik atak hareket etmemi engelledi. Gözlerimi bile kırpamadım. Adamın gömleğimin içine rahatça girip soğuk sırtıma ulaşabilen elini hissetmem geç olmadı. Yalvardım, Tanrı beni duymadı. Oysa ki onca acıyı bana vermesine rağmen iyi anlaşırdık onla.

Afallamış bedenimin belimden tutup ara sokağa geri adımlamasına neden oldu.
Yüreğim şimdi de bundan mı yanacaktı? Hareket edememek, tepki verememek miydi cezam? Tonla cezam olmuştu, sıradaki bu muydu ki?

Her geçen saniye ruhumun kirlendiğini hissediyordum. Kaderim hıçkırıyor, haykırıyordu. İçimde bir silahın ateşlendiğini hissettim. Göğsümün tam ortasından giren mermi, bana "Öldürmeyen yara kıvrandırır. Kıvrandıran acı ölmek istemene neden olur." diye fısıldadı.

Cehennemin ortasında geçen saniyelere son vermek için dizlerimi adamın bacak arasına geçirdim. Titriyordum ve güçsüzdüm ama bu cezamı kabulleneceğim anlamına gelmezdi. Adam iki büklüm olurken zayıf yumruklarımı çenesine geçirdim. Kasıklarındaki sızıyla yerdeki yerini alan adamın kasıklarına sert bir tekme daha geçirip alabileceğim en büyük hızla okula doğru koştum.

Nefesim kesiliyor, idmansız bedenim gittikçe yavaşlıyordu. Bir şeyleri sindirmeye başlayan aklım gözlerimden yaşlar akmasına sebep oluyordu. Okula yaklaştığım yerde dinlenmek için durdum. Hıçkırıklarım aklımdaki düşüncelerin duyulmasını engelliyordu. Kulaklarım çınlıyor, ciğerlerim yanıyordu.
İyileşmek istemiştim. Bu hayattan iyileşmek istemiştim.

Bir gün uyanacağız ve öleceğiz, hepimiz can vereceğiz elbette, ancak benim ölümüm çok yakın. Korkum yok, sadece hiçbir zaman çocuk olamamanın burukluğu var üstümde. Hiç âşık olmamış olmanın kırgınlığı var üzerimde, hiç sarhoş olmamış olmak kırgın. Hiç genç olmamış olmak dargın. Hiç öpüşmemiş olmak pişman ve ben ölünce ardımda kalan sevdiğim şeyler küs bana.
Yıllarımı gülmeden geçirmiş olmak bıkmış benden. Yalnızlık peşimi bırakmamaya yeminli, sevdiğim şarkılar sinirliler terk edildikleri için.
Ama acı çeken benim.

"İyileşecektim!" diye haykırdım. Duyan duyardı, ben iyileşecektim. Umudum yoktu, ölecektim ama belki de iyileşecektim. Temiz denilen tenimdeki kirli kesikler kapanacaktı. Belki de iyileşecektim ben...
Korkuyorum, Tanrım.
Artık öleceğim Tanrım, mutlu musun? Daha fazla çabalamana gerek yok. Yemin ederim ki Tanrım, haftaya bugün ölmüş olacağım.

;
Yazar bölümüne geldiik! Çok heyecanlıyım ilk bölümüm için. Sıkmak istemiyorum güvenli ve eğlenceli okumalar dilerimm!🧷

Ezberimden Çıkmayan Şiir BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin