TRIGGER WARNING ‼️ (şiddet)
Atlas'ın Gözünden;
Duvarlar. Kirli ruhların sığındığı duvarlar. Çığlıklarımı saklayan duvarlar. Kanımın bulaştığı duvarlar. Ses geçirmeyen duvarlar. Birinden diğerine vurulup fırlatıldığım duvarlar...
Onlardan nefret ediyordum. Emindim ki ölümüme kendim sebep olmayacak olsaydım ölümümü duvarlar getirirdi.
Belki de intiharıma varamadan o anda babam tarafından dövülerek öldürülürdüm.
"Baba?" dedim tir tir titreyen sesimi çıkarabilmek için özen göstererek.
Kirli dişlerini göstererek güldü.
Üstündeki gömleği keyifle ve yavaşça açarak çıkardı. Kan bulaşmasını istemiyordu. Bu nasıl kirli bir kalpti?
Nefret ettiğim duvarlara sığındım, korkuyordum. Nefret ettiğim...
Düşüncelerim bozuk plak gibi tekrarlıyordu. Benim babam, benim babam...Duvara sinmiş, babamın yavaşça bana yaklaşmasına karşın sesimi çıkaramıyordum. Titrediğimi hissedebiliyordum. İçimde bir öfke beliriyor, göğüs kafesimi kemikli elleriyle sıkıyor ve hiçbir şey olmamış gibi terk ediyordu beni.
Yüzüme derin bir yumruk indirdi, başım yana dönmüştü. Gözlerimi sıkıca kapattım, gözlerindeki kötülüğün kalbimi daha fazla kirletmesini istemiyordum. Çünkü eğer o gözlere bakarsam, o gözlere bakarsam...
Çenemin sarsıldığını hissettim, sonrasında çenemin üstünde bir ağrı daha. Benim babam...
Bir yumruk daha, bir tane daha, bir tane daha ve bir tane daha.
Acıyı kontrol etmek için derin nefesler aldım, gözlerimi açamıyordum. Bu dünyada son gördüğüm şey bir babanın çocuğuna eziyet etmesi mi olacaktı?Yerdeydim, ağzımdan biraz kan aktığını hissedebiliyordum. Sadece kendimi bıraktım, hıncını çıkarmasını ve her şeyin normale dönmesini bekledim. Eğer sabredersem biter sandım ama o bitmesine izin vermedi. Zamanı koyu elleriyle yakalayıp boynundan bir iple astı ve onu sallandırdı.
Her yumruğunda, dikleşip vurduğu tekmede daha acınası bir inleme kendini serbest bırakıyordu.
Üstüme çıkıp boynuma yapıştığında gözlerim korkuyla açıldı. Boğazımdan koptuğunca bir çığlık bıraktım.
Babam. Benim babam.
"Demek sesin çıkmaya da başladı? O ibne sesini iyi açmış!" diyerek ellerini boğazımda daha da sıkılaştırdı.
"Ona, deme." dedim birkaç derin nefes ve hıçkırık arasından. Nefes almama izin vermiyordu. Ellerimi ellerine örtüp kurtulmaya çalıştım fakat boşaydı, o beni öldürecekti.
Babamsa Yalgın'ı savunmama daha da öfkelenmişti ve ellerini boynumda sıkılaştırmıştı.
Ağzından geldiğince küfürler ediyor, gözlerimden dolu dolu yaş akmasına sebep oluyordu.
Boğazımı bıraktığında olduğum yerde kıvrılıp boğazıma tutundum. Derin derin nefesler aldım ve kendime gelmeye çalıştım. Nefes seslerimi duyabiliyordum, nefesten çok çırpınan bir insanın seslerine benziyordu.
Benim babam. Küçük Atlantis'in babası. Benim, benim babam. Beni öldüresiye dövüyordu.
Tanrım, sonunda bitti, dememe kalmadan beni tek hamlesiyle tekrar sırt üstü yatırdı ve tekrar boynuma asıldı.
Geçen günlerden kalan kemer tokasının bıraktığı yara izleri sırtımda kendi varlığını hatırlatıyordu.
Yalvarmıştım, çok yalvarmıştım.
Boğazımdan tekrar bir çığlık kendini bıraktığında o anda gerçekten öleceğimi düşünmüştüm. Ama Tanrı bu hediyeyi bana vermedi.
Ellerini boğazımdan çekerken hâlâ küfürler sıralıyordu.
Kollarımdan birini tutup beni tamamen döndürdüğünde yüzüm yere gömülmüş, yüzüstü yatar haldeydim. Beni en çok acıtan bunları yapanın benim babam olmasıydı.
Kemerinin açılış sesini duyduğumda Tanrının canımı almasını, ya da Yalgın'ın tekrardan ellerimden tutup acımı dindirmesini istedim.
İlk darbe geldiğinde boğazımdan delicesine çıkan acı dolu inlemeleri, bağırır sesteki yalvarmalarımı diğer darbeleriyle beraberinde getirmişti.
"Baba!" diyordum. "Yalvarırım dur artık!" diye de ekliyordum. Defalarca kez baba demiştim ona.Ama o benim babam bile olmak istemiyordu, duymuyordu. Çünkü kendisini benim babam, beni de oğlu olarak görmüyordu.
Benim yalvaracak bir babam yoktu, benim bana dayak atacak bir ev sahibim vardı.Her darbesinde kabuk bağlamaya fırsat bulamadan tekrardan aynı işkenceye uğrayan sırtımdaki yaralarımdan kan sızdığını hissedebiliyordum.
Bir tane daha, bir tane daha, bir tane daha...
Yalvarışlarım ve çığlıklarım, kurtulmaya çalışıp duvarlara geçirdiğim tırnaklarım, babamın ellerinde kalan saçlarım, gözyaşlarım...
"Sen," dedim mırıltıyla. "Benim babam..." duraksadım. "Değilsin."
Bir hayvan gibi çıkardığı sesle tenime geçirdiğini hissettiğim son bir kemer darbesi.
Bilincimin kapandığını siyahların içine daldığımda fark ettim.
O sırada bembeyaz bir odanın parlak ışığı altında uyandım, Yalgın'ın yavaş yavaş bana yaklaştığını ve uzun parmaklarıyla dikkat çeken elini bana uzattığını gördüm.
Eline uzandım ama dokunamıyordum, Yalgın'ın gözünden bir yaş düştü ve ellerimiz birleşti. Tam o anda rüyamdan korkuyla uyandım ve kendimi bir çantanın yanında, ara bir sokakta, üstü başı kan içinde buldum.
İdrak etmem birkaç saniyemi aldı fakat sonrası daha acı vericiydi.Evden atılmıştım ve geri dönersem öz babamın cinayetine kurban gidecektim.
Şimdi ne yapacaktım, sadece bir haftam kalmıştı. Ölmeden önce hayatımın en güzel bir haftasını geçirmem gerekirken hayatımın en kötü haftalarının üstünden mi geçecektim?
O sırada çantanın içinden ışığı aydınlanan ve saniyelik melodisiyle bana yetişen bir şey vardı.
O an ölmem gerektiğine inanmıştım ama nedense yaşıyordum.
Son haftamı güzel geçireceğime kendim için söz verdim.
Her yeri acıyan bedenimi soğuk zemine geri bıraktım. İzin verdim ki son kez bu acıyı çeksin.
Çünkü artık ölecektim, ölecek olan insanlar ölmeden önce hep mutlu olurlardı.
Ben de olacaktım.
;
o kadar uzgundum ki bunu yazarken gerçekten cumlelerimi toplayıp dogru düzgün yabsitamadim bile anlatmak istediklerimi benim için detaylj ve çok kırıcı bir bölüm olmalıydı ama hiç öyle yabsitamadim sahneleri düz bir sahne biçiminde yazmisim gibi hissediyorum ama içimden bir ses yayınla diyor bu yüzden yayınlıyorum umarım böyle şeyler yaşamak zorunda kalmazsınız ben yazarken bile kendimi toparlayıp iki düzgün cümle kuramadım umarım siz okurken benim gibi olmazsınız iyi günler💘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ezberimden Çıkmayan Şiir BxB
Novela Juvenil"Sikerler, bizlerin de ruhu fahişe!" +18 sahneler olacaktır.