10

76 5 2
                                    

Dersimiz boştu ve sınıf hocamızla konuşup spor dersine çıktık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Dersimiz boştu ve sınıf hocamızla konuşup spor dersine çıktık. Normalde böyle durumlarda bize test çözdürürler fakat ısrarlarımız üzerine kabul etmek durumunda kaldılar. Zaten nöbetçi hoca yokmuş, gizlice çıkmamızdansa gözetim altında tutmak mantıklı gelmiş olacak.

"Soomin! Basketbol oynayan çocukları izlemeye ne dersin? Hem yan sınıfın da dersi bedenmiş, belki birkaç yakışıklı görürüz de gönlümüz açılır!"

İşaret parmağımın eklem yeriyle Jaeyoung'un kafasını ittirdim. Aslında acımamış olsa da abartılı bir şekilde bağırdığında sınıftaki birkaç kişi bize dönmüştü.

"Anca aklın yakışıklı çocuk tavlamakta. Gerçi tavlıyor sayılmazsın, sadece uzaktan seyrediyorsun."

"Hey! Onlar beni fark ediyor bir kere."

"Tabii! Hatırlarsan, uzun zamandır izlediğin bir çocuk vardı. Gonhyun? Yaklaşık bir hafta çocukla bakıştınız. Çocuğa çıkma teklifi için gittiğinde miyop olduğunu öğrenmiştin. Sana baktığının bile farkında değilmiş."

"O Songhyun'du bir kere! Ayrıca randevuya çıkmıştık."

"Evet?"

"Çok salak bir çocuktu. Ben niye onunla randevuya çıktım ya? Hayır yani bütün iyi görünüşlü erkekler gerçekten salak mı yoksa bana mı öyle geliyor? Bir tane bile düzgününe denk gelmedim. Sen geldin mi? Hayır sen de gelmedin. Aptal insan çeken bir mıknatıs var mı? Yoksa o ünvanı kesinlikle ben almalıyım. Bütün randevulaştığım çocuklar aptaldı. Çoğunda sahte arama yapıp kaçmak durumunda kalmıştım."

"En iyisi Hyunjae'ydi bu arada. Sahi niye onunla devam etmediniz?"

"Uzak mesafe."

"Doğru. Yazık oldu çocuğa."

"Elbet bir gün denk geleceğim beyaz atlı prensimle!"

"Bu yolculukta sana başarılar dostum."

Elini kalbine koymuş acıklı acıklı düşünen Jaeyoung'un sırtını patpatlayıp masamdan kalkarak sınıf kapısına ilerledim. Birbirimizle şakalaşarak sahanın olduğu yere gelmiştik. Üçüncü sıradaki tribünün ortasında bir yere oturup sohbetimize devam ettik. Yan sınıfın oğlanları maç yapıyorlardı. Güzel veya kötü oynamaları hakkında yorum yapamam ama şöyle bir süzmemle birkaçının vücudunun taş gibi olduğunu anlayabiliyordum. Okul dışında antrenmanlara katıldıkları belliydi.

Bir yandan Jaeyoung'u dinleyip onunla muhabbet ederken diğer yandan oyunu izliyordum. Çoğu bizim orada olduğumuzun farkında bile değildi, maçı o kadar ciddiye almışlardı ki oturduğum yerden bağırarak benimle çıkar mısın? desem farkında bile olmayacaklardı. Birbirlerinin potalarına basket atıp oradan oraya koşuşturuyorlardı. Aralarından biri sivrilerek cidden çok iyi oynadığını belli ediyordu. Top sürekli onun elindeydi fakat oyunun takım çalışması olduğunun farkındaydı bu yüzden sürekli paslaşıyordu. Takım arkadaşlarından biri paslaşma konusunda çok iyiydi: o kadar hızlı hareket ediyordu ki bazen gözümden kaçırıp birkaç saniye nerede diye onu arıyordum. O pas attığında topu takip etmek çok zordu. Bu ikisini aynı takıma koymak ise âdeta sele kova kova su dökmek gibiydi.

Maç bittiğinde hepsi kan ter içinde kalmıştı. Birbirleriyle el sıkışıp maçı tatlıya bağladılar. Gruplaşarak sahadan çıktıklarında bizi henüz fark etmişlerdi. Önde giden çocuklardan birinin Jaeyoung'u kestiğine şahit oldum. Bunu sonrasında ayrıntılı olarak konuşacaktık.

Antrenman arkadaşları olarak tahmin ettiğim bir grup, havluları enselerinde, sahadan en son çıkanlar oldu. Aralarında maçı tartışıyor, en beğendikleri kısımları tekrarlıyorlardı. O iki çocukta aralarındaydı ve hep birlikte eğleniyor görünüyorlardı. Bizi fark etmeleri çok uzun sürmedi. Hepsinin gözü üzerimizde olunca bir iki laf etmeden duramadım.

"Güzel maçtı, tebrikler." En iyi oynadığını düşündüğüm çocuk öne çıktı. Yüzünde flörtöz bir gülümseme vardı. "Teşekkürler. Başından beri burada mıydınız?"

Jaeyoung kafasını sallarken "Evet." dedim. Diğerleri yollarına devam ettiklerinde sadece iyi oynadığını düşündüğüm iki çocuk kalmıştı.

"Siz ikiniz oldukça profesyonel oynuyorsunuz."

Paslaşmada iyi olan çocuk "Öyle de denebilir." dedikten sonra Jaeyoung'a dönüp onunla sohbet etmeye koyuldu. Bende diğer çocuğa dönüp konuşmamı sürdürdüm.

"Okul dışında antrenmanlara katılıyorsunuz sanırsam."

"Evet. Beni bu kadar yakından takip etmeni neye borçluyum?" Gülümsemesi hoşuma gitmişti.

"Oyundaki dikkat çekiciliğine." Bunu söyler söylemez dudaklarındaki gülümseme bütün yüzüne yayıldı. Gözleri gülümsedikçe daha da fazla kısılıyordu.

"Bu akşam bir planın var mı?"

"Daha ismimi bile bilmiyorsun." Söylediğim şeyle irkilip hemen toparlandı. "İsminizi lütfeder misiniz?" Eğilerek elini uzatmıştı.

"Soomin." Elimi onun elinin üzerine koyup gülümsedim. "Çok güzel bir ismin var. Daejung bende." Daha fazla eğilip dudaklarını hafifçe elimin üzerine bastırdı. Gözlerini gözlerime dikip gülümsedi.

"Akşam planın var mı?" Vücudunu tekrar dikleştirdi ama elimi bırakmadı. Kafamı hayır anlamında sallarken gülümsüyordum. "O halde bu akşam bizimle takılır mısın? Ufak çaplı bir parti düzenleyeceğiz. Okul dışından da birkaç kişi gelecek, seni de orada görmeyi çok isterim."

Ayağa kalkıp boşta olan elimle eteğimi düzelttim. Gözlerimi ondan ayırmamıştım. Bu şekilde durduğumda daha da yakınlaşmıştık. Boyu benden uzundu ve kafasını eğerek bakıyordu bana. "O zaman partide görüşürüz."

Kısa bir süre öyle kaldıktan sonra numaralarımızı paylaşıp oradan uzaklaştık. Jaeyoung diğer çocuktan oldukça etkilenmişe benziyordu. Benim için de farklı bir şey söylenemezdi.

"Juwon hayatımda gördüğüm en tatlı çocuk. Tipi o kadar sevimli ki alıp yiyesim geldi suratını. Eminim yanakları yumuşacıktır. Böyle sıkıp sıkıp kızartana kadar bırakmamak vardı o yanakları. Boyu desen var, tipi desen var, e bana yürümesi desen o da var. Daha ne olsun, bir tek evlenmek kaldı geriye. Ben de hakikaten güzelim yani. Bana bakmayacakta kime bakacak."

Jaeyoung'un bu hallerine hayrandım: özgüvenli, kendinden emin, çok konuşan, patavatsız. Mutlu olunca bu haline bürünüyor ve heyecanı geçene kadar asla susmuyordu. Onu susturabilen birini daha önce hiç görmedim.

Daejung hakikaten yakışıklı bir çocuktu. Dağınık kahverengi saçlarını ıslatmıştı bu yüzden burnuna kadar uzanıyorlardı, gözleri tilki gözlerine benziyordu, kaşları dümdüz, burnu sivri, dudakları da dolgun sayılabilirdi. Hepsi birleşince çapkın bir yüz ifadesi çıkıyordu ortaya. Fiziğinden bahsetmeme bile gerek yoktu, her basketbolcunun fiziği oldukça iyi olur. Ayrıca spor salonuna gittiğine kalıbımı basarım.

Konuşurken hafifçe bana doğru eğilmişti ve boynuna sıktığı parfüm kokusunu almıştım. Oldukça hoş ve etkileyiciydi. Dudaklarını elime bastırdığında ise ne kadar yumuşak olduklarını fark etmiştim. Hâlâ varlığını yanımda hissedebiliyordum. Gözlerimi kapatsam henüz yanımdan ayrılmamış gibi hissettiriyordu.

Birine çarpmamın etkisiyle hafifçe geriye savruldum. Tek ayağımı geriye atıp dengemi sağlarken çarptığım kişi belimden tutmuştu. Jaemin'i görerek şaşırıp kalmıştım. Belimi tuttuğu için eğilmişti ve tehlikeli bir şekilde yakın duruyorduk. Kendimi toparlayıp bir adım uzaklaştım ondan. "Afedersin." deyip şaşkın gözlerini üzerimden çekti ve önüne dönüp yürümeye devam etti.

akina

baştaki fotoğraf aşağı yukarı daejung'a benziyor, tabi onun koreli versiyonunu düşünebilirsiniz:)

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 16, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

don't panic: hacker | na jaeminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin