"Anne Cansu'ya bir şey der misin" yine kavgaya başlıyorduk, bizim evde hiç eksik olmazda "Cansu ve Doğa yine neden kavga ediyorsunuz" annem Şule Demir, bizi eşit seven ve kırmamaya özen gösteren tatlı bir anne, "Canım, yüzde yüz biri birbirinin ya rujunu almıştır ya da şu gözlerine kara kara bir şey sürüyorlar onu" babam Mehmet Demir, şakacı ve uykuya düşkün bir minnoş baba "Off Berk yeter ver şu telefonumu" abim Enes Demir, Berk yüzünden her gün cinnet geçiren ama bir o kadarda Berki seven kıskanç bir abi "Hayır, bir bölüm daha lütfenn" erkek kardeşim Berk Demir, geleceğin yakışıklısı ve yaramazlıkların birincisi olacak gıcık kardeş, "Doğa bak seni cidden gırtlaklarım sonrada lime lime doğrayıp yemek yaparım" ablam Cansu Demir, benle uğraşmaya doymayan ve herkesle flört eden kuş beyinli abla "Oldu canım, tuz ve karabiberi de getireyim mi" ve ben Doğa Demir, ailenin en sakini ve aşktan korkan sakin bir kız tipi.
Demir ailesi, kavga eksik olmayan ama bi o kadarda huzur dolu olan aile, ve ben Doğa Demir, 20 yaşında aşk meşk bilmeyen genç bir kız. Kitapları ve satranç oynamayı severim genelde, müzik dinlemeyi, uyumayı, yalnız takılmayı veya arada ailemle iletişim kurmayı, fotoğraf makinemle birlikte yurt dışına çıkmayı çok severim hatta boynumdan fotoğraf makinemi hiç çıkarmam.
KUZEYİN GÜNCESİNDEN
Yemekten sonra Bereni bahçeye çıkarmıştık, benim uykum olduğu için odama çıkıp uyumuştum, şuan saat sabah 5 falan gün doğumlarını ve gün batımlarını asla kaçırmam, hemen duş alıp belimde sarılı olan havluyla ve elimdeki havluyla birlikte balkona çıktım ve dışarıyı izlemeye başladım, bir yandan da elimde olan havluyla saçımı kuruluyordum hava yavaş yavaş aydınlanıyordu, hava bugün soğuk olacaktı galiba. Gözlerim sokak lambalarında gezinirken 16.sokak lambasının altında siyah kapüşonlu oturan bir kız gördüm, saçları önüne gelmişti kulaklıkları vardı, altındaki tayt gibi bir şey vardı, kafasını dizlerine yaslayıp, tırnaklarıyla telefonun ekranına vurmaya başladı, dizleri ve elleri titriyordu. Ne yapmışlardı bu kıza? Kafasını kaldırıp telefonuna bakmaya başladığında boynunda fotoğraf makinesi olduğunu gördüm buradan onu izleyeceğime giyinip yanına gidebilirdim balkondan çıktım ve elime ne geldiyse üstüme geçirdim merdivenlerden inip, ayakkabımı giyip oraya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım ve o orada hala oturuyordu yanına yavaşça yaklaştım "Selam" kafasını kaldırdı ve bana baktı gözleri yeşilin en güzel tonuydu fakat kıpkırmızıydı kafasını eğdi ve oturmam için elini işaret etti. Oturdum ve oturur oturmaz kafasını omzuma koydu, yüzümde küçük bir tebessüm oluştu, noluyor bana "Ben Doğa, sen" beklemediğim anda sallanan kulaklığın tekini aldı ve kulağıma götürdü nefesi nefesime değiyordu, kulağımı müziğin sesi doldururken sorusuna cevap verdim "Kuzey, memnun oldum" tırnaklarını müziğin ritmine göre telefona vuruyordu "Neden buradasın" sorduğu soru asıl onun için geçerliydi "Sorduğun soru asıl senin için geçerli" gün doğuyordu "Gün doğuyor, izlemeyi sever misin" konuyu değiştiriyordu ayağa kalktım ve omzumda olduğu için düşüyordu omuzundan tuttum ve doğrulttum "Gel benimle" elimi uzattım 1-2 saniye baktı ve havada kalan elimi nazikçe tutup ayağa kalktı "Koşacağız, hazır mısın" başını olumlu anlamda sallayıp parmaklarıyla tuttuğu elimi kavradı, ona tırnaklarını kesmesini söyleyeceğim avcum şuan kaplan tarafından saldırıya uğruyor gibi. "Burası... Çok güzel" boynunda asılı olan kamerayı kavradı ve manzarayı çekmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
-Şah Ve Mat-
Fantasi"Şah ve mat kardeşim" ve en sonunda beni yenmişti, açık olan ağzımla ona bakarken o alaylı sırıtmasıyla arkada olan o güzel kızı süzüyordu. Ben Kuzey, normal bir hayatı olan ve hayatını kitap okumaya adayan, 1.80 boyunda, esmer, hafif kıvırcık saçlı...