Büge dünkünden bile beter bir baş ağrısıyla açtı gözlerini, suratı bile zonkluyordu ağrıdan.
"Ne vardı o kadar içecek- sikeyim burası neresi?!"
Daha önce hiç görmediği bir yerde, tanımadığı birinin yatağında olduğunu fark edince panikle sesli bir küfür savurdu. Yataktan doğrulup etrafına bakınıp dün geceyi hatırlamaya çalıştı, hatırladığı tek şey Barıştan ayrılması ve Mahkum'a gelişiydi. Ellerini pantolonun cebine attı, telefonunu bulamayınca daha da paniğe kapıldı.
"Siktir siktir hayır ya ciddi olamazsın!"
Örtüleri kaldırıp yatakta aramaya başladı telefonunu, yastıkların oraya geldiğinde komodinin üstünde duran katlanmış bir kağıt parçası dikkatini çekti. Kağıdı uzanıp dikkatsizce çektiğinde kağıdın içinde duran kutu aspirin yere düştü. Yere düşen ilacı kaldırıp tekrar komodinin üstüne koydu, merakla kağıdı açtı. Özenli ve güzel bir yazıyla yazılmış ufak bir not vardı;
"Günaydın Büge, dün kendini hatırlayamayacak kadar içmiştin, o yüzden seni evine götüremedim. Yatağın öbür tarafındaki komodine bakarsan telefonunu ve su bulacaksın. Aspirine çok ihtiyacın olur diye düşündüm, onu da koydum. Asansöre binip aşağıya inebilirsin, aşağıda olacağım. -S"
Büge oyalanmadan ağzına kutudan iki adet aspirin attı, öbür taraftaki suya uzandı, bir dikişte hepsini bitirdi. Telefonunu eline aldı, şarjı bitmişti tabii ki de. Nerede olduğunu bildiğinden paniği ve endişesi geçmişti fakat aşağıya nasıl ineceğini bilmiyordu, içine düştüğü durumdan çok utanmıştı.
Yukarıda daha fazla durmanın da manası yoktu, akşama kadar durup ne yapacaktı? Lavaboya gitti, biraz kendine gelmek için yüzüne su çarptı, soğuk su her cildini sıvazladığında aklı daha da dinginleşiyordu sanki. Ani bir kararla çıktı, kendini asansöre attı, alt katın düğmesine bastı. Asansör durup öttüğünde uzaklardan gelen piyano sesi de kesildi, Sasha sahneden inip barın arkasına geçti, asansörden çıkan kadının yavaş yavaş kendine yürümesini izledi, sonsuza kadar izleyebilirdi bu manzarayı.
Saçları kabarmış, yüzündeki makyajı sadece su ile silmeye çalışmış, pek de becerikli olamamıştı. Üstüne başına özensizce çeki-düzen vermeye çalışmış, uyumaktan gözleri şişmişti.
"Günaydın, miden bulanmıyor değil mi?"
"Yok, çok teşekkür ederim, bir de benimle uğraşmak zorunda kaldın kusura bakma. Normalde içmezdim bu kadar."
Büge'nin çok mahcup olduğu her halinden belliydi, o yüzden bu konuyu kapatmayı seçti Sasha.
"Ne demek, hiç bir şey yapmadım. Aç mısın?"
"Gideyim artık, evde atıştırırım. Tekrardan her şey için teşekkürler."
"Pekala, teklif var ısrar yok. Ayrıca da hiç bir şey yapmadım, sadece bir gecelik misafirim oldun."
Büge istese, Sasha onu sonsuza kadar misafiri edebilirdi, buna hiç şüphe yoktu. Aslında ikisi de kalmak istiyordu, Mahkumun açılış saatine kadar yalnız durmak istiyorlardı, belki bu sayede daha da yakınlaşırlardı. Fakat bunu dillendirmeyecek kadar utangaçtı Büge. Sasha ise, Büge daha dün sevgilisinden ayrıldığından onun ilerde bu aralarındaki garip çekimden rahatsız olabileceğini düşündüğü için geride duruyordu.
Büge kapıdan çıkıp gözden kaybolana kadar onu izledi Sasha, oysa sabah kalktığından beri beraber kahvaltı edip konuşma hayali kuruyor ve kurduğu hayalleri kendine yediremiyordu. Genellikle tek gecelik ilişkiler yaşar, kimsede takılı kalmazdı, tam bir hovardaydı.
Büge'ye olan ilgisini tanımlayamıyordu, sadece cinsel çekim olsa sabahtan beri onunla ilgili hayaller kurmazdı. "Elde edemediğini en çok ister insan" diye geçiştirdi kendi kendini, oysa derinlerinde öyle olmadığını bal gibi de biliyordu. Şimdi Büge de gittiğine göre yapacak bir şeyi kalmamıştı.
Bar işletmenin tek bir kötü tarafı vardı; o da kafa dağıtmak için çıkıp bir kaç bir şey içeyim diyememek, zaten hayatınız bardan ibaretse, bara gidip kafa dağıtma lüksünüz olmuyordu, insanı bayıyordu çünkü. O da bunun yerine çıkıp sadece hava almak istedi, uzun süredir motosiklet sürmüyordu, çıkıp turlamak iyi bir fikir gibi göründü o anda.
Üstüne deri ceketini atıp kaskını aldı eline, küçük garajına girdi. İçerde bir arabası, bir de motosikleti vardı, bunlar ona yetip de artıyordu bile. Motoru mat siyah, arabası parlak siyahtı. Arabasının siyahını her zaman öbür siyahlardan ayrı tutar, siyahın en güzel hali olduğunu düşünürdü, ta ki Büge'nin gözlerini görene kadar.
Kafasına kaskını takıp motorunun üstüne atladı, hızla kendini yola attı. Caddeye çıkar çıkmaz bunun çok aptalca bir fikir olduğunu anladı, İstanbul'da iş saati kendisini trafiğin göbeğine atmıştı. Bir kaç yoldan saptıktan sonra ne zaman düşse kendini kaldırmak için gittiği izbe ağaçlıkların arasına girdi. Bir süre daha düz gitti, uçurumun kenarına varmıştı, bu yeri ona çok küçükken annesi göstermişti. Onu kaybettikten uzun bir süre sonra buraya gelememiş, sonradan da annesini ne zaman özlese, ne zaman dibe battığını hissetse, şehrin pisliğinden, kendi düşüncelerinden kaçmak için geldiği yer olmuştu burası.
Motorundan inip kaskı ve ceketini çıkardı, motorun yanı başına koydu. Uçurumun kenarına oturdu, ayaklarını altındaki hiçliğe bıraktı. Bir-iki defa da olsa kendini de bırakmayı denemişti buradan, son anda vazgeçmişti. Pes etmek istemiyordu, karşısına çıkan her zorluğa çare bulmuştu ve on beş yaşındaki halinin verdiği sözleri bozmak istemiyordu.
O küçük yaşında evden kaçmış, sokaklarda beş parasız yatan hali; şimdiki zengin, saygın, kafasına koyduğu her şeyi başarmış idealist kadını görse gözlerine inanamazdı. Fakat o halinin bilmediği, ve öğrenmesini istemediği bir şey vardı Sasha'nın.
İçindeki o boşluk, annesinin ve babasının doldurması gereken o boşluk, hiç bir zaman dolmamış veya kaybolmamıştı. Aksine her geçen gün daha da büyüyordu. Bazen o kadar büyüyordu ki, ciğerlerine baskı yapıyordu, nefes almasına engel oluyordu.
Annesini çoktan atlatmış olurdu eğer babası onun yanında olsa, onu sarsa. O ise onu suçlamayı, her gün şiddet uygulamayı seçmişti. O babasını memnun edip onu gram sevmesi için her gün çabalarken, babasının ona karşı olan tavrı daha da kötüye evirilmişti.
Sonunda dayanamayıp evden kaçmış, kaçtığı gece kendine sözler vermişti; bir daha oraya dönmeyecek, istediği gibi yaşayacak, zengin ve mutlu olacaktı.
O günlere geri döndüğünde, engel olamadı gözünden kayıp giden bir kaç damla yaşa, sonrasında kendini tutmadı. Hıçkıra hıçkıra ağladı, içinin sıkıntısını gözyaşlarıyla dışarı atmaya çalıştı. Ağlayacak mecali kalmayana kadar ağladı, sonunda ağlaması durduğunda ise gerçekten de rahatlamış olduğunu hissetti. Uzun bir süreden sonra aklı berraktı, beyninde dönüp duran düşüncelerin olmamasının keyfini çıkardı.
Hava kararana kadar olduğu yerden ayrılmadı, kendi içindeki sıkıntılara odaklanmıştı tamamen, onların en azından yarısını çözene kadar kalkmadı yerinden. Kendi kendine konuşup içini tarttı iyice, uçurumun kenarından kalktığında çok hafiflemiş hissediyordu, aldığı nefesin verdiği his bile farklı gelmişti Sasha'ya.
Motoruna binip rotasını Mahkum'a çizdi, vardığında mekan açılmıştı bile. Cemre onun ortalıkta olmasına şaşırmamıştı, nerede olduğunu biliyordu çünkü. Bir haftadır çok düşünceli ve dalgın gördüğü arkadaşının kafasını temizlemek için gittiğini tahmin etmişti. İçeri giren deri montlu sarışın kadını gördüğünde düşünceleri doğrulanmıştı.
"Naber?"
"Çok iyi, senden naber?"
"Belli zaten, çok iyi görünüyorsun, bir şeyler çözebilmene sevindim. Klasik bende."
Sasha Cemre'nin nerden bildiğini sormadı, uzun süredir arkadaşlardı, onu çok iyi tanıdığını biliyordu, o da onu çok iyi tanıyordu.
Bu yüzden Cemre, Sasha'nın aklının Büge'de kaldığını da biliyordu. O da çok şaşırmıştı bu duruma, arkadaşının hiç bir zaman bir kadında takılı kaldığını görmemişti, Sasha için bu bir ilk bile olabilirdi hatta..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zift ~sasbüg
FanfictionSensin, kalbim değildir, böyle göğsüme vuran. -Hikaye diziden tamamen bağımsız ilerleyecektir.-