7) infinity

669 85 62
                                    

buraya yb yazmayi unutmusum desem

o gün o parkta saatlerce oturduk hyunjinle. bazen konuşmadan, bazen kahkahalarla gülerek. bazen susmadık, bazen sadece şarkı dinledik. kendimizi o kadar kaptırmışız ki sabah olduğunu doğan güneşten anladık. güneşin doğumunu da birlikte izledik.

bugün hayatımın en güzel gününü hyunjinle, aslında doğru düzgün tanımadığım bir adamla geçirdim. fakat bunu umursayamadım çünkü hyunjin beni yaşatmıştı, hayata dair umut tohumlarını kalbime yerleştirmişti. bugün en güzel günümdü, bu tarihi unutamazdım.

25.06.21

bu tarihi bir yere yazma gereği duymadım. çünkü çoktan kalbime kazımıştım.

"hyunjin sana bir şey soracağım."

"sor bakalım."

"ben bilmiyorum, seninle çok mutluyum. cidden bana iyi de geldin ama ben seni tanımıyorum. hwang hyunjin kim mesela? sen benim hayatımı az buçuk biliyorsun. aptal babamı, rezil geçmiş aşk hayatımı falan işte. ben senin hiçbir şeyini bilmiyorum. kim bu hyunjin? anlat bana ama kötü şeyleri anlatmayalım bu sefer. bana hayallerini anlat mesela, hayatını anlat."

*hyunjin'in ağzından*
jeongin'e aşıktım. jeongin'e cidden deliler gibi aşıktım ve o şu an yanımdaydı. gece boyu konuşmuş, gülmüş, ağlamış ve eğlenmiştik.

bu sahne normalde sadece rüyalarımı süslerdi fakat jeongin kanlı canlı yanımdaydı. jeongin beni merak ediyordu. sahi, hwang hyunjin kimdi ki? bunu uzun zamandır ben bile sormamıştım kendime.

"aslında anlatacak pek bir şeyim yok ki benim. 19 yaşındayım. bir tane köpeğim var, adı kkami. yalnız başıma yaşıyorum, hayalim dünyaca tanınan bir dansçı olmak. baya uçuk ve imkansız bir hayal olsa da. bir de yang jeongin'e aşığım. öyle kendi halimde biriyim ben."

"aşık mısın yang jeongin'e? peki hyunjin'in gözünden jeongin kim?"

"seni anlatmaya kalksam kelimeler çıkmaz ağzımdan. kalbimde binlerce satır dönüyor jeongin ama cümleye dökemiyorum ben. kalbim ağrıyor seni gördükçe, midem kasılıyor sarıldıkça. ufacık bir temas bile tüm vücudumu titretiyor. kalbim öyle hızlanıyor ki bazen öleceğim sanıyorum. sen bir melekten farksızsın jeong. hayat sana hep kötü şeyler getirmiş olabilir ama ben sana iyi gelen kişi olmak istiyorum."

konuşurken biraz duraksadım. kelimeler boğazımda düğümleniyordu. iyi bir konuşmacı değildim ben. aşıktım sadece, çok aşıktım.

"seni ilk gördüğümde kendini yola atmıştın jeongin. çok korkmuştum, intihar mı edecek diye düşünmeden edememiştim. o yüzden uzaktan izledim seni. aslında amacın ölmek değilmiş senin. yola atlayan ufak bir köpeği kurtarmak istemişsin sadece. ben o an hayran kaldım sana, cesaretine. o günden sonra sürekli karşıma çıktın sen. sanki... sanki kaderdi bu. kadere inanmayan ben bunu düşünmeden edemedim. sonra her gün izledim seni. o ara sokak kaldırımında seninle birlikte ağladım. kendinden ne kadar nefret ettiğini dinledim. yanına gelip sıkıca sarılmak istedim ama yapamadım. kırgındın insanlara jeongin. bu dünyaya, bu insanlara o kadar kırgındın ki beni de kötü sanarsın diye korktum. benim hayatımda bir tek sen varken beni itersin diye korktum bu yüzden hayatına giremedim."

"hyunjin..."

"sshh bir şey demeni istemiyorum senden. cevap beklemiyorum tamam mı? ne kadar kötü şeyler yaşadığını anlayabiliyorum. daha bilmediğim çok şey olduğunun da farkındayım. ben seni sonsuza kadar beklerim jeongin. cevabın ne olursa olsun bana git demediğin her an buradayım ben. sahi, artık git desen de kalıyorum değil mi?"

"hyunjin ben teşekkür ederim cidden. sevgini hak ediyor muyum bilmiyorum ama beni sevdiğin için teşekkür ederim."

ondan beklediğim bir cevap değildi. çünkü o hala kırıktı insanlara. bana değildi belki ama aşka kırılmıştı o, küsmüştü. bu yüzden bu kadar erken aşkıma karşılık beklemiyordum zaten. ama içinde bir yerlerde sevildiğini duymaya ihtiyacı vardı onun. bu yüzden üzerinde baskı kurmadan sevildiğini hissettirecektim.

"jeongin kkami'yi görmek ister misin? o kadar tatlı bir şey ki anlatamam sana."

telefonumu çıkarıp kkami'nin fotoğraflarını açtım ve telefonu direkt eline verdim. bu güveni belli ederdi, amacıma ulaştığımı değişen bakışlarından anlamıştım.

"hyunjin bu hayatta gördüğüm en tatlı ikinci şey kkami."

"hadi ya, birinci kimmiş bakayım?"

"sensin hyunjin."

iki kelime. jeongin'in bana söylediği bu iki kelime karnımdaki kelebekleri yine gün yüzüne çıkarmıştı. jeongin'i tanıdığımdan beri yanımdan ayrılmaz olmuşlardı.

"ben... ne? ben mi? hani ben, hyunjin olan ben? kkami'nin babası olan."

şaşırmış halim onu güldürmüştü. kahkahası kulaklarımı doldurmuştu ve tek istediğim jeongin'in her zaman böyle güzel gülmesiydi.

"evet hyun sensin işte."

"jeongin'im?"

"efendim hyunjin?"

"ben aslında kadere inanmam biliyor musun? yani söyledim az önce bunu sana. ve şey;
çünkü sen benim kadere inanma sebebimsin.
sen benim cennetimsin.
ve senin aşkın ya da kurbanın olmak için her şeyi yaparım.
çünkü seni sonsuza kadar seveceğim."

tekrar duraksadım, cesaretimi toplamaya çalıştım. ona şu an demek istediğim son şeyi demeliydim.

"inan bana, aşkım."

bu bolum o kadar icime sinmedi ki oof asla moda giremedim ozur dilerim

bu arada tarih detayi♡♡♡

silent cry | hyunin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin