"Soldurma yapraklarını."

69 18 9
                                    

Taehyung çok yorgundu. Ruhu öyle parça parçaydı ki, nereden tutup, nereyi toplayacağını, hangi parçayı hangisine yerleştireceğini bilmiyordu. Namütenahi zihninde arıyordu çıkış yolu. İmkânsızdı bulması fakat dolanıyordu öylece.

Koltukta uzanmış, elinde boş kadehi, duvarı izliyorken kapısı çalınmaya başladı deli gibi. Alacaklısı falan da yoktu ki, gecenin bu vakti kim gelip vururdu böyle aklı yitik gibi?

Kalktı, hafif çakırdı. Sendeleyerek yürüyüp kapıyı açtı. Karşısındaki kişinin kapıya vurmak için yükselen yumruğuna baktı önce, sonra ise yüzüne. Ardından kapıyı hızlıca kapatmak için hamle yaptı fakat ayağını koymuştu bile Jungkook. Leş gibi alkol kokuyordu. Ayakta da duramıyordu, sallanıyordu deli gibi.

"Gecenin bu vakti içip kapıma mı dayandın Jungkook? İşsiz misin sen? Evimi nereden biliyorsun ayrıca?"

Jungkook gülmeye başladı ve kapının pervazından destek alarak dikildi öylece.
"Güzelim..." dedi. Harfler ağzında yuvarlanıyordu. "Takip ettim seni, sonra geldim buraya, bak tam buraya." demiş ve kapının yan tarafındaki çimenliği göstermişti. "İçtim. Ruhun bile duymadı. Ayrıca..." demiş ve işaret parmağını Taehyung'a doğrultmuştu fakat öne doğru düşer gibi olunca Tae yakalamıştı bedenini. Sarılır pozisyona geldiklerinde Jungkook başını eğip sevdiği adama bakmış, parlak gözlerini izlemişti aptal aptal gülümseyerek.

Taehyung hızlıca uzaklaşmış, kapıyı kapatmaya yeltenmişti yine. Jungkook bu kez eliyle durdurdu.
"Taehyung lütfen." Ağlıyordu. "Lütfen içeri girmeme izin ver. Sadece bir gece kokunla uyuyayım, yalvarırım sana." dedi. Kelimeleri yuvarlasa da anlıyordu Tae. Sinirle dişlerini sıkmış, ittirmişti genç adamı. Jungkook ayakta zor durduğu için ufak bir ittirme ile yere düşmüştü. Taehyung, onun düştüğünü görünce öne atılmak için hamle yapsa da toparladı kendini.

Çok üzgündü. Yıllar önce âşık olduğu adamı, ilk aşkını böyle görmek... Kalbi ağrıyordu yine.

Jungkook pes etmedi, emekleyerek yaklaştı Tae'ye ve bacağına sarıldı.
"Tae sana çok âşığım, sana hâlâ, yemin ederim ki ilk günkü gibi âşığım."

Taehyung geri çekilmeye çalıştı. "Bırak beni Jungkook." dedi. Sesi çok yorgun çıkıyordu. Artık onunla mücadele edecek gücü kalmamıştı. Gittiği mekanlarda karşısına çıkması, sürekli hastaneye gelmesi, aralıksız mesaj atıp araması yetmezmiş gibi şimdi de kişisel alanı olan evini bulup buraya gelmişti. Taehyung onu ittikçe Jungkook daha da yaklaşıyordu.

"Artık git. İstemiyorum seni, duydun mu? Sen beni hiç sevmemiştin hani? Sana dokunduğumda iğenmiştin ya, ne oldu o sözlere Jungkook?" dedi. Ağlıyordu o da. Jungkook başını kaldırıp dudaklarını araladı konuşmak için fakat Tae devam etti. "Senin beni, ben sana sırılsıklam âşıkken elinin tersiyle ittiğin gibi, şimdi ben seni itiyorum. Bir daha sakın, sakın karşıma çıkma. İğreniyorum senden." dedi ve Jungkook'u bacağından itip kapıyı kapattı sertçe. Ardından sırtını kapıya dayayıp yavaşça yere çöktü ve sarsılarak ağlamaya başladı. Kalbi o kadar acıyordu ki, elini götürdü oraya. Tişörtünü sıktı avucunda. "Lütfen, Tanrım eğer varsan, benden bu acıyı al. Canım çok yanıyor." dedi zorlukla.

Jungkook da yüzüne kapatılan kapıya yaslanmış, Taehyung'un hıçkırıklarını ve yakarışlarını dinleyerek ağlıyordu. Gözyaşları tüm yüzünü yıkıyor, bağıra bağıra ağlıyordu iki genç, birbirlerinin çığlıklarını duyarak.

Sonra kapıya yaklaştırdı yüzünü Jungkook, yumruk yaptığı elini kapıya değdirdi.
"Taehyung." dedi ve hıçkırdı. "Taehyung, lütfen yerden kalk sevgilim. Hasta olursun, soğuk kaparsın, miden üşür Taehyung. Hemen hasta oluyorsun, ne olur kalk oradan." diye yalvarmaya başladı. Bu sözler Taehyung'u daha şiddetli ağlamaya itmekten başka bir işe yaramamıştı.

Tekrar konuştu Jungkook güçlükle. "Taehyung, gidiyorum sevgilim benim. Seni sonsuza kadar yalnız bırakacağım. İnan bana, beni bir daha asla görmeyeceksin, rahatsız olmayacaksın." Güldü tekrar. "İstesen de rahatsız olamayacaksın. Hoşça kal, seni çok..." Sustu. Elini kapıya yasladı. Hâlâ Tae'nin hıçkırıklarını duyabiliyordu. "Seni çok sevdim, seviyorum ve seveceğim. Kendine çok iyi bak. Hasta olma tamam mı güzel çiçeğim? Soldurma yapraklarını. Ben seni hep izleyeceğim."

Uzaklaşan adım seslerini işitti Taehyung. Zorlukla ayağa kalktı. Hâlâ çok âşıktı, deli gibi seviyordu işte. Sonunda kendine itiraf etmişti ve şu an Jungkook'un yaptığı veda konuşması Taehyung'u çok korkutmuştu. Kapıyı açtı.

Kimse yoktu.

Koştu Taehyung. Nereye gitmişti iki dakikada? Olduğu yere çöktü Taehyung. Bağırarak ağlamaya başladı.

"Jungkook! Gitme!"

11 yıl önce geldi aklına. Yine izlemişti gidişini. 'Gitme' diyememişti ama şimdi bağırsa da duyuramıyordu sesini.

Taehyung gözlerini araladı zorlukla. Kapının girişinde uyuyakalmıştı ve içeriden telefonunun melodisi yükseliyordu. Belki Jungkook'tur diye koşarak gitti salona. Gerçekten o'ydu. Hemen cevapladı.

"Jungkook?"

"Tae, bebeğim." Gözlerini kapattı Taehyung yavaşça.

"Tae ben, ağacımıza geldim. Sen de gelir misin?" Taehyung, karşı tarafın görmeyeceğini bile bile başını sallamıştı aşağı yukarı.

"Geliyorum." demişti çatallı ve uykulu sesiyle. Ardından hemen, beklemeden, arabanın anahtarlarını almış ve çıkmıştı evden.

Jungkook yerdeki taşları üst üste koydu özenle. Sonra ise elindeki defteri yavaşça ağacın dibinde açtığı çukura koydu ve üzerini kapattı toprakla. Gülümsüyordu yaşlı gözlerle.

Taehyung neredeyse gelirdi. Bu yüzden taşların üzerine çıktı ve ağaca astığı ipi yavaşça boynundan geçirdi.

Tahmin ettiği gibi, birkaç saniye sonra arabasının sesini duydu ve farlar aydınlattı bedenini. Onu orada gören Taehyung şok içinde kalakalmıştı ve bedeni aniden titremeye başlamıştı. Elleri, ayakları buz kesmişti.

Zorlukla arabanın kapısını açtığı an, Jungkook ayağının altındaki taşları itmiş ve bedenini serbest bırakmıştı.

Taehyung sallanan bedeni gördüğü an çığlık atmış ve koşmaya başlamıştı. Şok içinde arabasını bıraktığı yer, Jungkook'a uzaktı. Düşe kalka koşuyordu Taehyung.

"Hayır! Jungkook lütfen!"

Jungkook'un ruhu bedenini terk ederken Taehyung çığlıklar atarak ağlıyor ve koşuyordu. Az kalmıştı yetişmesine fakat çok geçti. Bunu anlamasına rağmen gözyaşları görüş açısını kapatırken koşmaya devam etti ve kucakladı sevdiği adamın cansız bedenini. İndiremiyordu, nasıl indirecekti ki? Uğraştı ipten çıkarmak için fakat olmuyordu. Sadece kucağında tutabilmişti bedenini.

"Yapma, ne olur beni bırakma Jungkook, ne olur gitme sevgilim!

Hem bağırıyordu genç adam, hem gittiğini bile bile gitmemesi için yalvarıyordu. Gücü kalmamıştı. Cebinden zorlukla telefonunu çıkardı ve ambulansı aradı. Güçlükle yalvardı. Çabuk olmalarını söyledi, sevdiğinin öldüğünü, onu istediğini söyledi.

Ölü Adamın Mektubu  •TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin