Bölüm 2 || Herkesim

1.3K 84 36
                                    


Kapımda yaklaşık 5 dakikadır korna öttüren Berk ve Hazal'a sinirli bir bakış atıp arabanın kapısını açtım. "Çatladınız mı oğlum ya? Geldim işte." Sinirli ses tonuma kahkaha atan Hazal'a bakıp daha çok sinirlendim ve yanaklarımı şişirdim. "Yaa Zeynom çok tatlısın," dediğinde ona gülümsedim. Berk'e aşık olmasaydı eminim ki bana aşık olurdu Hazal. Çok garip bir şekilde seviyordu beni, ablası gibi görüyordu. "Bu arada," dedi Berk dikkatleri üzerine çekmek ister gibi, " Çağrı geri geldiği için kendini kötü hissetmiyorsun değil mi Zeyno?"

"Hayır," dedim hiç düşünmeden. Beynim kendini bugünlere o kadar iyi hazırlamıştı ki; kalbimin konuşmasına fırsat vermeden cevaplıyordu o'nunla ilgili her soruyu. Çağrı gittikten sonra "O" olmuştu ismi. Adını ağzıma almamaya yemin etmiştim kendime ama daha geldiği gibi yeminimi bozmuştum. Gerçi bu ilk bozduğum yemin değildi onun için, karakterimden ödün vermeyeceğimi söyleyip bunu da bozmuştum mesela. "Kendini kötü hissettiğinde bize söyleyebilirsin Zeynom, biliyorsun değil mi?" Gülümsemekle yetindim Hazal'a sadece, cevap vermek istemiyordum. O okula gitmek, Alilerin yanında o'nu görmek, gözlerimin içine baktığında bana olan nefretini görmek istemiyordum.

Telefonuma gelen mesajları duymamak için dünden beri sessizde bırakıyordum. Çünkü Ali, Vefa, Sinan, Cemre ve Ege; nasıl olduğumu, yanıma gelebileceklerini söyleyip duruyordu. Acınacak halime geri dönmüştüm işte, 3 senedir yaptığım rol yıkılmıştı. Ama yine de telefonuma göz atmak istedim.

+90...: Zeyno,

Umarım iyisindir ha? Dün okuldaki son dersi beklemeden eve gittin.

Yoksa ilk ve tek aşkın Çağrı yüzünden mi?

Zeynep: Bana bak!

Sana ne bundan?

Sen kimsin de benim attığım her adımı bilebiliyorsun böyle?

Sapık mısın yoksa lan sen? Bak seni bulursam acımam öldürürüm ha!

+90...: Sapık değilim, sana yardımcı olmak istiyorum sadece.

Hem dedim ya sana,

Gölgenim.

Kim olduğumun bir önemi yok, iyiliğini isteyen bir dost gibi düşünebilirsin.

Okuduğum mesajlarla sinir krizi geçirecek raddeye gelmiştim gerçekten. Başımda hiçbir problem yokmuş gibi bir de bu aptal bilinmeyenle uğraşacaktım. Yine mesajlarına görüldü attım ve telefonun ekranını kapattım. Arabadan indiğimizde Hazal ve Berk el ele tutuşmuştu. "Bizde seninle kantine gelelim. Orada kendini kötü hissetme yanında olalım." Konuşan Berk'e baktığımda kafa salladım. Hazal, Berk ve Ege benim arkadaşlarımdı. Ali, Vefa ve Arap ise hem benim hem Çağrının arkadaşıydı bu yüzden ikimiz arasında ayrım yapamazlardı.

Ne kadar ağlayıp, üzüldüğüm gecelere, hareketsiz yattığım günlere, kahırdan kan kustuğum sabahlara şahit olsalar da Çağrı onlar için zaaftı ve ben kimseyi kıramazdım bu yüzden.

Bunlar benim hayatımın tümüydü işte, söküp atamazdım ki; kara lekeydi. Hem ne kadar üstünü kapatsam da çıkmazdı bu lekeler.

Adımlarımızı kantine yönlendirdiğimizde kapıda bizi bekleyen Ege'ye baktım. Koşarak bana sarıldı ve saçımı öptü. Bu bizim arkadaşlık dilimizde, hep yanındayım demekti. Birbirimize böyle ufak tefek kodlamalar koymuştuk. İşte Ege'yi diğerlerinden ayıran buydu. "Hadi bakalım, Alilerin yanına gidelim şimdi. Şu Çağrı denen çocukla tanışmanın zamanı geldi hem, bakalım nasıl birisiymiş?" Gülümsedim, "Aceleniz mi var Ege Bey?" Hem yürüyor hem şakalaşıyorduk. Masaya geldiğimizde, Hazal bağırarak "Günaydın," dedi bütün masaya. Gözleri en son Çağrı da durdu ve ona ölümcül olduğunu zannettiği bakışlarını attı. Aklı sıra korkutmaya çalışıyordu onu.

Blackout | ZeyÇağHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin