9. Hoş Geldin 18 !

35K 526 48
                                    


-9-

Sırtımı sıvazladı ve "Sorun yok" dedi. Cihandan ayrıldım ve burnumu koluma sürttüm, hafif kızarmıştır şimdi. Bu hareketime gülümseyerek baktı.

"Ne?" dedim bende gülümseyerek.

"Hala bir çocuğun ruhuna sahipsin, bu ne kadar özel bir şey farkındamısın?" dedi güzel bir bakış atarak.

Gülümsedim sonra kafamı düşürdüm.

"Galiba onuda dün gece benden aldılar." dedim gözlerimle yere odaklanarak.

"Şşş, üzülmen gereken sen değilsin. Kendini üzme... o şerefsize bıraksaydında bir iki yumruk daha atsaydım"

Hırsla başka yere bakarak söylediği cümlesini yarıda bıraktı. Aramızdaki sessiz bekleyiş hükmünü sürdürmeye devam etti.

"Peki ne yapmalıyım?" dedim tekrar ona bakarak. Gözlerinin içine bakmıştım bu soruyu sorarken.

"Unutup hayatına devam etmelisin, tabi o şerefsizin yaptığı da yanına kalmayacak ama... Temiz bir sayfa açman gerek, yoksa bunu düşünüp durursun..."

Bir nefes verdim.

"Haklısın, başka çağremde yok sanırım. Ben artık gideyim, zaten çok vaktini aldım. Sonra görüşürüz, komşum" dedim ve güldüm.

"Görüşürüz" diyerek ayağa kaltı ve beni kapıya kadar geçirdi. O kadar güzel anlar yaşamıştım ki. Onunla vakit geçirmek gerçekten çok güzeldi benim için. Hayatımda değerli hissetiğim nadir zamanlardan biriydi, yanında çok garip bir şekilde o kadar huzurlu hissetmiştim ki, kız arkadaşı çok şanslıydı sanırım. İlk karşılaşmamızda bu ölü inek kafamı karıştırmıştı ama ona sormayı unutmuştum. Belkide bunların hiçbiriyle alakası yoktur.

Ama onun hakkında çok şey merak ediyordum. Kaç yaşında, ailesi nerede, okulu bıraktı mı, bu partiyle ne alakası var, kaç aydır buradalar, bu evde yaşadığı diğer kişi abisimi ve daha bir sürü soru dönüyordu zihnimin içinde.

"Off" diyerek yatağıma uzandım.

Nasıl bastırıcam içimdeki soruları.

...

Elif: Kankacım, kankaların en güzeli, dünya altın kelebek ödülüne layık insan

Yazıyor...

Elif: birde oscar ödülüne...

Siz: Evet elif, bittiyse artık yavaş yavaş alalım isteklerinizi...

Yazıyor..

Elif: Ay aşkolsun vallaha, yani ben çıkarcı, yağcı bir insanmıyım sadece, yoksa şu partide giyindiğin ceketi falanmı almak istediğimi düşünüyorsun. Cık cık cık hiç yakıştıramadım sana bu düşünceleri.

Siz: WPLEMFLFLDLNFJKDM
JRMFPSLMDKDLFLDLDŞH

Elif: Aşko lütfen bana şu süper ötesi ceketini ver, yoksa kombinim tamamlanmıyor :[

Siz: Tamam veririm.

Elif: Sen varya aşksın aşk, muckk ️❤️

Görüldü...

Okulun bitmesi gerçekten harikaydı benim için. Okul boyunca planladığım çoğu şeyi yapabilecektim sonunda. Aşşağa indim ve mutfağa girdim. Buzdolabını açtım ama, canım hiç bir şey istemiyordu. Ama karnımda çok acıkmıştı. Hatta ağrımaya bile başlıyordu. Bir kaç gündür doğru düzgün bir şey yemeğimi fark ettim.

Annemin taze sıktığı portakal suyunu gördüm ve sürahiyi elime geçirdim. Sahi annemgil neden evde yoktular. Bir bardak doldurup lıkır lıkır kafama diktim.

"Ohh bee"

Saatin kaç olduğunu merak ettim. Kafamı kaldırıp duvardaki saate baktım. Saat altıyı çeyrek geçiyordu. Hava yavaş yavaş kararıyordu. Yağmurda dinmişti.

Elifin istediği ceketi aldım ve hırkamı giyinip çıktım. Tam bizim bahçenin kapısını açacakken, karşı evin önüne siyah büyük ve geniş bir arabanın durduğunu gördüm. İçinden siyah giyinen, belinde silah taşıyan dövmeli adamların inip evin kapısını doğru yürüdüklerini gördüm. Kapıyı açan cihanın abisiydi.

İçeriye teker teker girdiler. Şaşkınca bir bakış attım eve arkalarından. Bir kaç dakika bekledikten sonra hızlıca oradan geçip gittim. Yolda salak salak yürüyüp düşünüyordum.

"O adamlarda kimdi?" diye düşünmekten kendimi durduramıyordum. Düşünceler ve ihtimaller birer su misali akıyordu aklımın ucundan.

"Ne işler karıştırıyor acaba bunların iksi?" diye düşündüm. Sonra tekrar "Ay sanane sanki sana yararları ya da zaraları var" diyerek yoluma devam ettim.

Siz: Kanka ben ceketi getirdim sana. Evin önündeyim.

Yazıyor...

Elif: Gelsene içeri niye girmiyorsun!?

Siz: Tamam geliyorum.

Elif: Hadi açıyorum kapıyı...

Eliflerin apartmana girdim ve yukarı merdivenlerden çıktım. Beş nolu kapıya tam vuracakken kapının zaten açık olduğunu farkettim.

Ayakkabılarımı çıkardım ve kapıdan içeriye girdim. Ev neden bu kadar karanlıktı?

"Eliiif! Ben geldim kanka! "

Bir ses ve ya çıt yoktu. Neden şuan böyleydi? Neden ev zifiri karanlıktı? Bu sefer korkmaya başlayarak panikli bir ses tonuyla "Kankaa!" nidası çıktı ağzımdan.

Salonun kapısını açtım ve içeriye baktım ama oda kapkaranlıktı. Bir anda ışıklar açıldı.

"SÜPRİİİİZ!"

Herkes karşımda mutlu ve güler yüzle bana bakıyordu. Aklımdaki tonga yeni düşercesine gülümsemeye başladım. Sağ elimi anlama koydum ve mahçupça gülümsedim.

Bugünün benim doğum günüm olduğunu unutmam dışında sorun yoktu.

Annemgilin nerde olduğu anlaşılmıştı.

"Odayı falanda süslemişler bide Allah'ım" diyerek güldüm.

"E süslemeyeceğiz de ne yapacaz kanka?"

"E yani kızım, öyle doğum günü partisimi olur?"

"İyiki varsınız, teşekkür ederim size, teşekkür ederim hayatıma, sizler olduğunuz için... "

"Hadi hadi mumları üfle erimeden, çok bile bekletildiler" dedi annem pastayı işaret ederek.

Dilek tutmak için ellerimi birbirine yapıştırdım.

'Umarım sevdiklerimden hiç ayrılmam, umarım hayatım hep böyle güzel geçer, umarım o günü unuturum...'

 Ç𝗂𝖿𝗍𝗅𝗂𝗄 [+18] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin