Gün doğumu yakaşırken aynı evdeki üç kadın da gözlerini bir saniye olsun kırpmadılar. Birbirlerine güvenmiyorlardı. Saniyelik bir dalgınlığın sonucu ölüm olabilirdi. Risk alamazlardı. Yaşadıkları devir risklere yer vermiyordu.
Arwen'in yüzü dışarıdan son derece sakin görünmesine rağmen, kafasının içinde koca bir karmaşa vardı. Hem görevde başarısız olmuştu, hem de geceyi sarayın dışında bir yerde geçirmişti. Natalie'nin ona ne yapacağını tahmin etmek bile istemiyordu.
Bunu düşünmek bile delirecek gibi hissetmesine sebep oluyordu.
Tamamıyla kapalı olan ve neredeyse hiç ışık geçirmeyen perdelere rağmen duvarda yanıp sönen, sıcaklığı, hava durumunu ve saati belirten aygıt güneşin doğduğunu ve fırtınanın bittiğini gösteriyordu. Bu gitme zamanı demekti. O saraya gitmeyi tüm varlığıyla istemeyen Arwen, ne kadar erken giderse kendisi için o kadar iyi olacağını biliyordu.
Hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı. Ella ve Carol'ın gözlerinin onu takip ettiğinin farkındaydı. Hiçbir şey söylemeden koltuğun üstüne bıraktığı bir iki parça eşyasını alıp kapıya adımladı. Kapıdan çıktıktan sonra birkaç saniye bekledi. İçeriden bir hareketlilik duymayı bekledi. Etrafı kaplayan ürkütücü ölüm sessizliği dışında hiçbir şey olmadığını anlayınca hızlı ama sessiz adımlarla merdivenleri indi. Çocukluğundan beri zorla aldığı bale ve dövüş sanatları dersinin ona bir artısı, her adımının bir kedininki kadar sessiz olmasıydı.
Metal basamaklara sertçe basan ayaklarına rağmen bir ses çıkmaması da bunun kanıtıydı.
Apartmanın çıkışına ilerlerken maskesi yüzünü kapladı. Adımlarını hiç yavaşlatmadan çıktı oradan. Kol saatindeki harita üzerinden saraya giden en kısa yolu buldu. Ara sokaklardan geçen ve orada bulunan çöp yığınları, duvarlar, metal teller nedeniyle adeta engelli parkur olan yola daldı Prenses. Herkes onu nazik, eline iğne batmasına bile katlanamayan bir Prenses olarak görebilirdi, ancak Arwen herkesin sandığının aksine tam bir savaşçıydı.
Saraya ulaşması yarım saatten daha kısa sürmüştü. Sınırlarını aşıp her zamankinden daha hızlı koşmuştu. Sıklaşan nefeslerini, yıllarca aldığı nefes egzersizleri yardımıyla sakinleştirirken saraya adımladı. Onu gören muhafızlar önünde durdu. Maskesi hala yüzündeydi, kirli ve terli yüzünü insanlara göstermesi yasaktı. Bu yüzden onu tanıyamayan muhafızlara sadece kolundaki amblemi gösterdi. Karşılarında Arwen Hall'ın durduğunu fark eden muhafızlar hızlı bir şekilde kenara çekilip hazır olda durdular.
Arwen onlara tepki vermeyerek saraya adımladı. Büyük bahçeyi hızlı adımlarla geçmesine rağmen adımları hala zarifti. Kendisine dönen birkaç bakış olsa da, Arwen odasına girene kadar hiç kimse durdurmadı onu.
Odasına girdiği anda, hışımla kıyafetlerini çıkaran genç kız kendisini banyoya attı. Arıtılmış suyun ısınmasını beklemedi. Buz gibi akan suda yıkandı. Sırtı Ella'nın yaptıklarından sonra -onun ne yaptığı konusunda bir fikri de yoktu- rahatlamış olsa da yanma hissi hala oradaydı. Özellikle de saatlerce üzerinde duran, birkaç kilo ağırlığındaki kalın, zırhtan farksız giysilerden sonra.
Yanma hissi geçtiğinde ve kendisini daha temiz hissettiğinde duştan çıktı. Bedenine sardığı havluyla banyodan çıkıp odasına geçti. Odasının ortasında duran koltuk takımından, tek kişilik olanına oturmuş annesini görünce bedenine gelen titremeye engel olamadı Arwen.
"Görevi hallettin mi Arwen?" Natalie'nin keskin ama alçak tondaki sesi onu daha ürküttü.
"Hayır efendim." Sesinde en ufak bir pürüz veya korku belirtisi yoktu. Onlara katlanamasa da gördüğü eğitimlerin hakkını her zaman verirdi Arwen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düzenbaz, Prenses & Oyunbozan
Fiksi Ilmiah2351 yılında, yok olmaya yüz tutmuş insanlığın umudu, birbirlerine tamamiyle ters düşen üç kızdan geçiyordu. Başlangıç: 12 Temmuz 2022