Günün verdiği yorgunlukla kendini okuldan eve zor attı. Eve girdi odasına geçer geçmez yatağa uzandı. Geçen gün hakkında, hayatı hakkında düşünmeye başladı. Genelde her günün sonunda yorgun olurdu. Ama bugün cumaydı ve bir haftanın yorgunluğu vardı üzerinde. Biraz dinlenmek için gözlerini kapattığında elinde olmadan uykuya daldı.
Lana; mavi yeşil arasındaki güzel gözleri, açık kahverengi, uzun, dalgalı saçları, düzgün yapılı ağzı ve hokka burnuyla çekici bir kızdı.
Kendisine güveni olan, açık sözlü, özgürlüğü için her şeyi feda edebilecek bir yapıya sahipti.
Lana nadiren sinirlenir fakat hakkını korumak için elinden geleni yapardı, güçlü kişiliğiyle baş edilmesi zor bir kızdı.
Telefonun çalmasıyla uyandı.
Arayan babasıydı. Gözlerini zar zor açtı ve cevap verdi. İşten yine geç çıkacağını haber vermek için aramış ve bu haberiyle Lana'yı olabildiğine üzmüştü.Ne kadar üzülse de bu durumun düzelmeyeceğini biliyordu Lana. Ne babasını nede kendini daha fazla üzmeye hakkı vardı. Bu düşüncelerden sıyrılmalı ve işlerini halletmeliydi.
Yataktan kalktı. Üstünü değiştirdikten sonra odasını topladı. Ve mutfağa geçti. Dünden kalan bulaşıkları bir güzel yıkadı ve yemek yapmaya başladı. Masayı hazırladı ve babası içinde fazladan yaptığı yemeklerden yemeye başladı.
O sırada telefonu çaldı. Başta babası sanıp biraz telaşlanmıştı. Çünkü babası her gün sadece bir kez arayıp ne zaman geleceğini haber verirdi. İkinci kez arıyorsa büyük ihtimal bir sorun olurdu.
Telefonu eline alınca korkuları hemen geçti. Çünkü arayan Olivia'ydi. Telefonu açtı.
Olivia "Merhaba Lana, nasılsın?" diye sordu.
"İyiyim, Olivia. Sen nasılsın?"
"Teşekkür ederim. Bende iyiyim. Bu gün sen biraz durgundun. Yalnız kalamadığımız için soramadım. Neler oluyor? Neyin var?"
"Bir şeyim yok aslında. Sadece Clara'yla aynı ortamda olmaktan hoşlanmıyorum. Kendimi tutuyorum bir şey dememek için."
"Anlıyorum canım. Maalesef aynı ortamda olmak zorundayız. En azından okul bitene kadar."
"Umarım sabredebilirim. Teşekkür ederim Olivia. Şimdi kapatmam gerekiyor.
"Tamam canım. Sabredebileceğini unutma. Görüşürüz."
Olivia sayesinde kendini daha iyi hissetmişti Lana. Ve güçlü olduğunu hatırlatacak birilerinin olması, onu mutlu ediyordu. Aslında kendini güçlü biri olarak görmüyordu. Onu güçlü yapan şeyin, değer verdiği insanlar olduğunu düşünüyor, buna göre hareket ediyordu.
Masayı toparladıktan sonra, odasına kitap okumaya gitti. Elindeki son kitabın da bitmesine sadece bir bölüm kalmıştı. Anlaşılan yarın Tom'un yanına da uğramalıydı.
Lana her zaman kitap okurdu. Ve okuduğu kitaplarda da kendini bulurdu. Kitaplar genellikle vampirler ile ilgiliydi. Her hangi bir kitabı okuyamazdı. İçerisinde vampir olmayan kitapları kolay kolay tercih etmezdi. Belki de en büyük saplantısı buydu.Kaldığı yerden başladı. Çok geçmeden son bölümü de bitirmişti. Son bölümün bitmesiyle o her zaman hissettiği boşluğa düşmüşlük hissi içinde kendini kaybetti. Kahramanların yerine kendini koymaya bir son vermediği sürece bu hissi her zaman yaşayacaktı. Belki de bu hissi seviyordu.
Sabah ne kadar da çabuk olmuştu. Uykusunu alamadığı için hasta gibi kalktı yataktan. Bugün okulun olmadığını hatırlayıp sevindi. Zaten bu halde okula gitseydi kesin derste uyuya kalırdı. Olivia'yı göremeyeceği için her ne kadar üzülse de okula gitmemek yeterince sevindirici bir olaydı.Ve bugün bir hafta boyunca yoğun çalışan babasıyla vakit geçirecekti. Sabırsızlanıyordu.Kahvaltıyı hazırladıktan sonra, gece geç saatte gelmiş babasını kaldırmaya gitti.
Babasını gördüğünde "ne kadar da güzel uyuyor benim kahramanım." diye düşündü.
Saçlarının yüzüne değmesiyle uyanan babasının yanağına küçük bir öpücük kondurdu.
"Günaydın Babacığım."
"Günaydın meleğim."
İkisi birlikte bütün haftanın özlemini güzel bir kahvaltıyla giderdiler. Ama maalesef ki vakitleri kısıtlıydı. Öğleden sonra babası yine işe gitmek zorundaydı. Kahvaltılarını yaptıktan sonra birlikte masayı toparladılar. Babasının artık hazırlanması gerekiyordu. Lana'nın yanağına bir öpücük kondurdu. Ve mutfaktan çıktı.
Lana'nın bugün için planları vardı. Tom'un yanına gidip kitap almayı düşünüyordu. Elinde okumadığı kitap hiç kalmamıştı. Üzerini baştan savma bir halde değiştirdikten sonra hiç vakit kaybetmeden sokağın başında bulunan kitap dükkanının yolunu tuttu. Uzun, siyah renkli, kasvetli binaların arasından geçti. Kitap dükkanına neredeyse varmıştı. Tam köşeyi dönecekken, nereden geldiğini anlamadığı bir çığlık duydu. Sanki birini canlı canlı doğruyorlarmış gibi bir çığlık... Sert rüzgar yüzüne vurduğu için , gözlerini zorla açabiliyordu. Rüzgarın verdiği hafif ürpertiyle etrafına baktı ama hiçbir şey göremedi. Zaten ortam saniyeler içinde hiçbir şey olmamış gibi eski haline dönmüştü. Biraz daha etrafına bakındı ama yine bir şey göremedi. Vazgeçti. Köşeyi döndü ve kocaman cam kapının arkasından Tom'u gördü. Tom kitap dükkanının sahibiydi. Orta yaşlı, uzun boylu, yakışıklı bir adamdı. Ve Lana onu hep yakın arkadaş olarak görmüştü. Çünkü Lana'nın okuduğu kitapların neredeyse hepsini Tom önermişti. Onun önerdiği kitapları hevesle alırdı. Kapıyı açtı ve Tom'a doğru yöneldi. Tom, Lana'yı görür görmez niyetinin kitap almak olduğunu anlamış olacak ki;
"Yine zamansız mı kaldın." dedi.. Tom Lana için kitapların zamandan öte olduğunu biliyordu. Lana hafif bir gülümsemeyle cevap verdi.
"Nasıl da bilirmiş küçük arkadaşım benim derdimi."
Tom gülümsedi ve
"Bekle getiriyorum." dedi. Ve kitap raflarının arasında kayboldu. Bir süre sonra üzerinde 'Zamansız Güneş' yazılı bir kitapla Lana'nın yanına geldi.
"Al bakalım küçük bayan."
Lana Teşekkür etti ve Tom'un almayacağını bile bile parayı uzattı. Tom Lana'nın yanağını sıktı ve yeni gelen kolilerindeki eşyaları yerleştirmeye devam etti. Lana mahcup olmuş bir şekilde utana sıkıla teşekkür etti. Tam o sırada duvarda asılı duran televizyonda bir haber çıkmıştı. Ormanda bir ceset bulunmuştu. Polis ekipleri suçluya dair bir ipucu bulamamışlardı. Cesedin fotoğraflarını göstermiyorlardı. Muhabir cesedin çok berbat bir halde olduğunu ve görüntülerin gösterilemeyeceğini söylüyordu. Sonra Tom'un
"Yine gel."
demesiyle irkildi kendine gelmesi bir iki saniyesini almıştı. Lana gelirim cevabını verdikten sonra kapıya yöneldi. Çıktı aceleyle yürüdü, işe geçkalmak istemiyordu.. Koşarak eve gidip, her şeyi boş verip kitaba hemen başlamayı çok istiyordu. Merakını bastıramıyordu. Ama maalesef çalışması gerekiyordu. Eve gidip üzerini değiştirdi. Çantasını aldı ve çalıştığı kafeye gitti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Kan (Black Blood)
VampiroHer şey kötülüğe doğru gidiyorsa eğer hayatta, kainat ortaya bir iyilik yollar. Herkes hisseder bunu. Fakat göremez. Elbet gören olacaktır. Ona sahip çıkan, onu koruyan... Çünkü güzel şeyler korunmalıdır her zaman. Korunmalı ki tüm canlılara her zam...