XVI🌺

6.8K 487 237
                                    













Jimin'den~

"Minjoon canım muz çekiyor. Hemen yemesem öleceğim"

Yakışıklı korumam kısa bir an bana bakmış, sonra yola odaklanırken "Hemen manavdan alırım Bay Jeon" demişti. Giydiğim eşofmanın ipiyle oynamaya başlarken tatlı sesimle "Hadi ama Minjoon. Kaç kez ismimle hitap etmeni istedim?" diye söylenmişti. Mahcup aynı zamanda utangaç edada başını sallamıştı.

"Özür dilerim J-Jimin" dediğinde sırıtmıştım. İhtiyacım olan özür değildi cesaretti. Bu yakışıklı kesinlikle kız kardeşimin hayallerindeki erkekti. Sevecen, tatlı, Alfa olmasına rağmen çok ince, kibar birisiydi.

Ben Rosé'nin tam tersiydim. Sert erkek severdim. Benim gibi çetin ceviz olsun isterdim küçüklüğümden bu yana.

"Buyur lütfen"

İrkilerek bana uzattığı muza bakarken kendimi toparlayıp hızlıca almıştım. Öyle dalmıştım ki, ne zaman arabayı durdurup meyve almaya gittiğini fark etmemiştim.

"Teşekkürler yakışıklı"

Göz kırpıp kızarmasını sağladığımda içimde kahkaha atmıştım. Bu çocuğu sürekli utandıracaktım.

Afiyetle elimdeki muzu yerken araba durmuştu. Merakla ona baktığımda "İstediğiniz yere vardık" demişti. Yüzümü ciddi ifade almıştı istemsizce. Elimdeki çöpü poşete bırakıp ona uzatmıştım. Ne yapacağını benden iyi biliyordu.

Hızla gelip kapımı açtığında önce uyuşmuş ayaklarımı ovalamıştım. Hamileliğim yüzünden bacaklarıma su toplanıyordu.

Belimden destek alarak indiğimde elimin teki anında karnıma konmuştu. Bu istemsizce oluyordu. Kızımı koruma iç güdüsüyle hareket ediyordum.

"Ben de geliyorum" diyerek yanıma yaklaşmıştı Minjoon eve adım attığımda. Sadece gözlerine bakarak geri çekilmesini işaret ettiğimde olduğu yerde kalmıştı. Bir şey demeden kapıya varıp beklemeden zili çalmıştım.

Çok az sürede orta yaşlı çok ama çok yakışıklı -fakat Jungkook'umun tırnağı etmezdi- diyebileceğim bir adam açmıştı kapıyı. Önce karnıma bakmış, yüzünde gülücük açmıştı.

"Buyurun kime bakmıştınız?"

Sevecen ses tonu kalbimi burkarken düz ifademle "Bayan Hyesoo evde mi? Özel bir konuyla ilgili görmem gerek" demiştim. Dudakları o şeklini alırken hemen kendini toplayıp başını sallamıştı. Geri çekilip beni eve davet ettiğinde içeri geçmiştim.

Eve girdiğim an duvarları süslemiş olan çerçeveler öfkemi körükledi. Benliğimden asılı olmamıştı bu. İçimi ani kaplayan nefrete dur demek aklıma gelen son şey bile değildi.

Onun yönlendirmesiyle salona adımlamıştık. İçeri girdiğim vakit televizyon izleyen kız çocuğu ve sehpanın yanı başında oyun oynayan, en fazla beş yaşında olan çocuk görüş alanımı kapladı. Bu vakit elini mutfak havlusuna silerek odaya kadın gelmişti.

Tanrım bir kadın nasıl bu kadar güzel olabilirdi?

Gece siyahı saçları, mavi gözleri, biçimli kaşları, keskin hatlı dudakları nefesimi kesmişti. Kadın sanki 49 yaşında değil de hâlâ on sekizinde genç kızdı.

Çehresinde tek bir kırış yokken sevdiğimin yorgun yüzü aklıma geldi. Evladını terk etmemiş gibi gülümsemesi çenemi sıkmama sebep oldu.

"Yalnız konuşacağız"

Konuşmasına dahi izin vermedim. İtiraz kabul etmeyen bir cümle kurmuştum. Aynı zamanda onun fikrini önemsemeyen.

Adam oğlunu kucağına almış, kızının da elinden tuttuğu gibi salondan çıkmıştı. Hiçbir şey demeden tekli koltuğa oturduğumda kanepeye oturmuştu.

Purple Lilac JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin