2.8

549 32 3
                                    

Hayatın bizi nasıl ve nereye getireceğine maalesef karar veremiyorduk. Hayat istediği gibi oyununu oynuyor ve istediği kişileri hayatımıza sokup çok kolay bir şekilde de çıkarabiliyordu. Ama benim için oldukça zor ve kalıcı bir yara izi gibiydi. Kayrayı hayat çıkarmıştı benim hayatımdan ama Çağanı tekrardan getirip tam da karşıma çıkarmıştı. İşte bu kaderdi ve kader istediği gibi ağlarını örüyordu aynı bir acımasız bir örümcek gibi o ağda boğula da bilirdin o ağdan kendine bir yol da yapabilirdin. Maalesef işler böyle yürümek zorundaydı.

Aynı bir kelebeğin o örümcek ağımdan kurtulmaya çalışması gibiydi hayatım.

Saf,güzel ve narin kelebek. Renkli kanatları ağlara takılıp duruyordu. Örümcek onu yiyebilirdi. Tek bir gününü o ağda sıkışıp kalıp kurtulabilme düşüncesiyle kendisini yiyip bitiren saf kelebek.. oysa etrafına baksa o ağların kendi kozası kadar yumuşak bir yapıda olduğunu bilip ordan kurtulmananın en iyi kendisinin bileceğinin farkında bile değildi.

Bir savaşta sadece bir kazanan olurdu. Hepimiz aslında bu savaşta bir şeylerimizi ortaya koymuştuk. Alya kollarını, Bartu gücünü ve zamanında hayatını,Barış çocukluğunu,Çağan hem çocukluğunu hemde merminin girdiği karın boşluğunu, ben psikolojimi ve Kayra tamamen kendini kaybetmişti.

Ve sanırım bütün benliğimizi kaybettiğimiz gibi Halite karşı olan savaşımızıda kaybetmiştik.

O kazanmıştı.

Kollarımı tutan adamdan kurtulmak için bütün gücümü kullanıyordum ama bu imkansızdı adam benim bedenimin iki katıydı ve tuttuğu kollarımı hareket dahi ettiremiyordum. Barışa baktığımda onunda benden bir farkı olmadığını gördüm. En sonunda pes edip debelenmeyi bıraktım. Artık çok yorulmuştum bu savaş beni çok harap etmişti. Evet Halitle böyle bir şeye gireceğimizi biliyordum ama bu kadar ileri gideceğini ve bu kadar acımasız bir adam olup bu kadar harap olucağımı hiç tahmin etmemiştim. Artık bitsin istiyordum her şey. Bitsin ve gideyim. Hoş gitsem bile napıcaktım ki hiç bir şey olamamış gibi yatağıma yatıp rahat bir uyku mu çekecektim? Hiç sanmıyorum.

Gözlerimi yerden kaldırıp yavaşça Çağana baktım. O an onunda büyük bir dikkatle beni izlediğini gördüm. Gözlerindeki duygular onu gördüğümden beri ilk defa bu kadar belli ve şeffaftı. Özür diliyordu benden. Pişmanlık akıyordu gözlerinden. O parıl parıl parlayan gözleri artık içinde hiç bir lambanın yanmadığı kapkaranlık bir sokaktan farksızdı. Halit onun gözlerindeki ışıltıları da alıp götürmüştü. Halbuki o ışıltıları kaç yıl sonra benimle bulmuştu...

Onu iyi hissettirmek için gülümsemeye çalıştım ama becerebildim mi bilmiyordum. Yine bir seçim yapacaktı. Peki bu sefer nolucaktı?

Yıllar öncesine dönmüştük hepimiz ben o elinde menekşe tutan beyaz elbiseli küçük kız Çağan ise o güzel gamzelere sahip olan çocuktu. Birden bire gözlerimin önüne o küçük kız geldi. Küçük Tuana... bana bakıp gülümsüyordu. Her tarafı çamura bulanmıştı ama o bunu umursamıyordu çünkü mutluydu. Böyle şeyleri umursamazdı o hayatın tadını çıkarmaya bakardı. Acıyla gülümseyip bir fısıltı gibi ağzımdan bu söz çıktı. "Kelebeği artık boynumda taşıyamıyorum." Küçük kız ise ağzını kocaman açıp şaşırdı ve sonra gülümsedi. Utancından hemen ağzını kapatıp gülmeye devam etti ve bana cevap verdi bu benim gözlerimin dolmasına neden oldu "neden? Yoksa daha fazla parlaması için onu temizledin mi? Ama o gamzeli çocuk sana her zaman senin boynunda sonsuza kadar parlayacağını söylemişti. Unuttun mu yoksa?"

Acıyla gülümsedim ve o sırada gözümden bir damla yaş aktı. Hızlıca yanaklarımdan ve çenemden akıp yerle buluştu oysaki bu iğrenç yerde bana karşı bir şey kalsın bile istemiyordum. O sırada Halitin sesini duyunca ona dönmek zorunda kaldım.

Kelebek Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin