Anılarım gözümün önüne gelirken gözyaşlarım gözlerimden süzülmeye başlamıştı bile.
O gün babamın kucağına atlayıp sımsıkı sarılırken, beraber hıçkıra hıçkıra ağlamıştık.
O soluk benzli, siyah kyafetli adam benim süper kahramanımdı. Benim hayatımın birçok bölümünde hep o vardı; okuma yazmayı ve çarpım tablosunu öğrenmem için uğraştığı günler bile aklımda. Ortaokul mezuniyetimde, birincilik ödülü aldığım resim yarışmalarında... Dikkat çekmemek icin makyaj yapmaz ve genelde siyah-gri ve salaş giyinirdi. Ve ben konuşmamı yaparken gözyaşlarını hiç tutamazdı.bir keresinde mikrofona gülümseyerek şöyle demiştim:
-...ve en çok da, ben bu konuşmayı yaparken beni izleyen ve gurur gözyaşlarını tutamayan babama teşekkür ediyorum. Her anımda yanımda oldu.
Dayanamayıp sahneye cıkmış ve bana sımsıkı sarılmıştı.
Eski hatıralarımı çok özlemiştim. Özellikle de eski babamı.Tam ben düşüncelere daldığım esnada aylardır çalmayan telefonum ilk kez çaldı. Arayan Harry'di.
-Naber Ivy, ne zamandır buluşmuyoruz. Gelsene bizim eve, zaman öldürürüz.
-çok iyi olur. Birazdan oradayım.
Kafa dağıtmaya gerçekten ihtiyacım vardı. Kalbimdeki soğuk rüzgarlardan kurtulmanın tek yolu Harry'di. Düşünüyorum da, belki çıksak iyi bir çift olabilirdik. Yakışıklıydı, aykırıydı,anlayışlıydı ve en önemlisi, babamın kalbimi her paramparça edişinde hayatımda bir tek o vardı.
O an dondum; ne diyordum ben? Ne ara Harry'den hoslanmaya, ne ara babamı ve eski hatıralarımı özlemeye başladım? Ben herşeye lanet okuyan o somurtak kızım! Benim hayatımda sevgiye yer yok!
Fakat içime oturan o şey yok olmuştu. Ellerimle gözlerimi sildim ; yoksa içimdeki mutsuzluğu gözyaşlarımla beraber akıtmış mıydım?
Bunları düşünecek zamanım yoktu. Harry'e söz vermiştim. O -en azindan tanidigim çoğu Kalifornialı aptala göre- gerçekten harika biri.hızlı adımlarla bizim evin çaprazında olan Harry'lerin ziline bastım. Açıkçası evlerini biliyor olmama rağmen ilk defa içeri giriyordum. Sıradan pembe bir evdi işte. Kapıyı sarışın mavi gözlü bir kadın açtı:
-oh Ivy tatlım sen miydin? Ben edgar'ın annesi.Dur bir dakika,Edgar da kim? Arkama yeniden baktım; acaba yanlış eve mi geldim? Tam o sırada annesinin hemen yanibasinda gri batman tisortlu Harry'i gorunce Edgar'ın ikinci adı olduğunu anladım.
-selam.
İçeri girdim. Opps. Ayakkabılarla gezmiyorlar. Hemen ayakkabılarımı çıkardım. Lanet olsun çoraplarım pembe renkteydi! Harry kahkahayı bastı.
-ciddi misin? Hani pembeden tiksiniyordun.
-*yüzüm kızardı* kes sesini edgar yoksa bu pembe çorapları sana yediririm.
-tamam abla tamam sustum. odama geçelim mi ne dersin?şöyle gözümün ucundan baktım. fakat o beni düzlemek değil birşeyler konuşmak istiyor gibi görünüyordu.
-pekala.
merdivenlerden 2. kata çıktığımızda, odanın kapısını açtı ve tavanı ahşaptan, duvarları maviye boyanmış batman posterleriyle dolu bir genc odasiyla karsılastım.
yatağında bile batman logosu vardı.
direk yatağa oturdum. o da bilgisayar odasındaki mavi sandalyeye ters bir şekilde oturdu. yüz yüzeydik.
-eee harry, bana ne anlatmak istiyorsun?
O içten gülümsemesi bir anda soldu. Onu tanıdığımdan beri hic bu kadar ciddi gormemistim.
-beni iyi dinle Ivy, senin bir problemin var. Ve bana güvenmiyorsun. Fakat ben senin arkadaşınım Ivy ve artık kendi kendini mahvetmene dayanamıyorum. Lütfen bana anlat.
Sustum, kafamı yere eğdim o kadar belli mi oluyor yani
-*derin bir iç çekti* pekiala, sen bana anlatmayacaksın. Öyleyse ben sana anlatayım; benim annem veya babam yok.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manson'un Kızı
Fanfiction"baba aç artık şu lanet olası kapıyı!" diye bağırıyordum gözlerimdeki yaşlarla. Sırf babamı örnek aldığım için, sırf onu sevdiğim için, babamla gurur duyduğum için kovulduğuma inanasım gelmiyordu. zili kırmak üzere olmama rağmen açmadı, bütün ümidim...