(Geçmiş)
Sıla ve ailesi, Sıla'nın hiç bilmediği bir şehire gelmişlerdi. Hayatında hiç görmediği bir çok şey vardı burada. Evler eski ama modern bir yapıya sahipti. Arabalar çeşit çeşit renklere boyanmış, güneşin saçtığı ışnlarla etrafı renklendiriyordu. Dükkanlar çeşit çeşitti. İnsanları çok sakindi, kavga gürültü yoktu. İkindi vaktiydi, güneş turuncu bir ışık saçıyordu.
Tüm bunların mucizesine kapılarak "Nereye gidiyoruz" diye sordu babasına. Babası "Eve" diye cevapladı.
Kafası karışmıştı; Şaka yapıyor, diye düşündü. Evleri buraya çok uzaktı.Şehrin merkezindeki güzellikten gözünü alıp annesine çevirdiği anda, annesinin gizlice gülümsediğini gördü. Neredeyse kahkaha atacak gibiydi.
Düşünmeye başladı, neler oluyordu ? Normalde çocuklar bu gibi şeyleri sorgulamazdı. Daha küçüktü, küçük bir çocuk için hiç beklenmedik bir durumdu ama Sıla çok farklıydı.
Sılayla geçirdiği vakitlerde babası onun değişik yönlerini keşfetmişti. Sıla filmden çok film sonrası akan yazıları okumayı daha çok severdi.
Her alışveriş sonrası babasından fişi ister ve onu incelerdi, oyuncaktan çok oyuncağın nasıl hareket ettiğiydi Sılayı heyecanlandıran.Bu yaştaki çocuğun ilgi alanları oyuncaklarla oynamak, çizgi film izlemek, resimler çizmek olmalıydı.
Babası onunla gurur duyuyordu çünkü o farklıydı.Demir bir kapıdan geçip bir kaç dakika sonra koca bir binanın önünde durmuşlardı. Sıla hala bu koca binanın heybetli duruşuna bakarken önünde duran babasını fark edememiş ve ona çarpışına engel olamamıştı.
Babası ona doğru döndüğünde annesindeki ifadenin tam tersini görüyordu yüzünde. Hüzünlüydü.
Nefret etti bu ifadeden, sevmemişti onu.Babası dizlerinin üstüne çökerek hafif bir tebessümle "Evimize geldik kızım" dedi. Ayağa kalktı elini yüzüne götürdü, göz yaşlarını sildi. Sıla donuk bir şekilde sadece izliyordu. Sonu nasıl bitecekti ? Neden bu koca binanın önünde durdular ? Neden bu binaya evimiz demişti babası ?
Sorular kafasında dönüp dururken, kahverengi kısa saçları rüzgarda savruluyordu, üşümüştü sadece o an için. Annesi tepkisizdi akan bir nehir gibiydi canlı ve sessiz. Garipti, Sılayı korkutuyordu.
Babasına tekrar baktığında elinin aşağıda olduğunu ve parmağını uzattığını gördü. Bu Sıla için onu tutması gerektiğinin göstergesiydi. Bebeklik dönemlerinden alıştığı bir şeydi bu, çoğu zaman kendini güvende hissederdi o parmakta, yine o gün tekrardan güvenmek istedi ona. Babasının parmağını tuttu ve koca binanın kapısına doğru ilerlemeye başladılar.
Annesi onlarla birlikte içeri girmemişti. Annesinin sorunu neydi? Tuhaf davranıyordu. Zaten karışık olan kafasını toparlamaya çalışarak girdiği kapıdan, içeriye doğru ilk adımlarını attıklarında, uzun bir koridor karşıladı onları.
Etrafta kimsecikler yoktu, yerde kırmızı bir halı vardı; yumuşaktı, rahatlatıcıydı. Biraz daha ilerledikten sonra, merdivenin önünde durdular. Yukarıdan onları karşılamaya gelen bir kadın belirdi.
Kadın; yaşıtlarına göre oldukça iyi bir fiziğe sahip, göz altları yorgunluktan çökmüş, siyah saçlarının arasına tane tane beyaz saç karışan, mavi gözlü bir görünüşe sahipti. Koridorun duvarlarındaki açık mavi boya ile birlikte gözleri çok daha ön plana çıkıyordu. Yaşça 45-50 yaşları arasında olmalıydı, tatlı birine benziyordu. Küçükken bir kaç kez gördüğü babaannesine benzetmişti Sıla onu.
İndiği merdivenden yanlarına gelerek "Hoşgeldiniz" dedi kadın. Babası "Hoşbulduk" diyerek karşılık verdi. Dizlerinin üstüne çöktü ve "Demek babanın öve öve bitiremediği biricik kızı sensin" dedi ve gülümsedi. Sıla'nın başını oksamayı da ihmal etmedi. Kadın çöktüğü yerden kalktı ve babasına bir şeyler anlatmaya başladı. Şaşkın bakışlarla babasına doğru baktı Sıla. Babası hala kadınla göz teması halindeydi, konuşuyorlardı. Kızının ona baktığını fark ettiğinde dönüp "Birazdan geleceğim burda uslu uslu otur tamam mı?" diyerek Sılayı kucaklayarak bir çırpıda tekli koltuğa oturttu. Sıla ise kadınla birlikte babasının gidişini izlemekle yetinmişti.
Önünde kadının geldiği merdiven vardı, yukarı çıkıyordu, acaba yukarıda ne vardı? Geldikleri kapıya baktı kapı oldukları yere bir hayli uzaktı. Giriş katına oturduğu yerden göz gezdirdi, içi hoş bir yerdi. Duvarlarda çeşitli tablolar ve sanatçı resimleri vardı. Çok havalı diye düşündü. Çizerlerini öğrenmeyi aklının bir köşesine koymuştu. Duvarların açık renkli mavi boyası huzur veriyordu.
Sıla etrafa göz gezdirmeye devam ederken merdivenden bir ses duyuldu, çıtırtı gibi çıkan ses, uzun giriş koridorunda yankılandı. Bir süre sessizlik oluştu, Sıla nefesini tutmuştu, kalp atışları hızlandı. Kızarmaya başladığı anda nefesini yavaşça verdi, tekrar nefes almaya kalkarken, bir çıtırtı daha duydu. Ses YAKLAŞIYORDU! Korkmaya başlamıştı. Babası neredeydi? Bağırmalı mıydı? Burası neresiydi? Neden buradalardı? Ses hala devam ediyordu kesik kesik gelen ses, kulakları tırmalıyor, koridordaki yankı, insanı delirtecek derecede duyulmaya devam ediyordu. Sıla yerinden hareket etmek istedi ama başaramadı. Merdivene bakakalmıştı. Gözlerini elleriyle kapatıp bir süre sonra açıyordu. Gözlerini kapattığı sırada;
Birşey merdivenden sessizce onu izliyordu korktuğu belliydi, Sılayı gözlemlemeye devam ediyordu. Koridor boştu sadece ikisi vardı. Karşısındaki kişinin hareketlenmesiyle irkildi. Sıla gözlerini açtı, gördüğü görüntü karşısında şaşırmıştı. Birazda olsa rahatlamıştı belkide. Karşısında kendisi gibi bir çocuk vardı. Erkekti. Ahşap merdiven pervazının arasından eğilerek Sılaya bakıyordu. Sıla'nın kendisini fark ettiğini gören çocuk hızlı bir hareketle tekrar yukarı çıktı. Sesler bu sefer hızlı bir şekilde duyuluyordu ve çabucak bitmişti. Yinede çıkan ses oldukça rahatsız ediciydi. Sıla hafifçe sırıtıyordu. Az önce bir erkek çocuktan korkmuştu. Gülmemek için kendini zor tutuyordu ama bu çabası gülmesine engel oldu.
Birkaç dakika sonra babası Sıla'nın yanına gelmişti. Sıla'nın yüzündeki tebessümü gören babası rahatlamıştı, onun için gergin bir andı, kızının onu gülümseyerek karşılayacağını hiç beklemiyordu yinede bunun için minnettar bir şekilde kızının yanına oturdu ve konuşmaya başladı. "Kızım biliyorsun ki, ben ve annen çok yoğun bir şekilde çalışıyoruz ve önemli bir iş teklifi aldık uzun sürecek bir iş teklifi, onu halletmemiz gerekecek o zamana kadar burada kalıcaksın tamam mı?" dedi. Sıla "Ne işi baba? Bende gelsem olmaz mı" diye cevapladı. Babası dudaklarını ısırmıştı zor konuşuyordu. "Bunu bende çok isterdim ama olmaz" dedi kısa kesmişti. Daha fazla konuşamazdı. "Evde tek başıma kalabilirim baba" İstemediğini belli eder bir şekilde "Hem dadıya bile razıyım" Babası oldukça kötü bir durumdaydı. Konuşmak istiyordu fakat konuşamıyordu. Araya kadın girmişti. "Sılacığım yoksa bizi sevmedin mi?" Sıla hala babasına bakıyordu. "Tamam" dedi Sıla. Sadece tamam demişti, babasına zorluk çıkartmak istememişti yada öyle sanıyordu. Babası zorda olsa kızının saçını okşadı son kez. Sarıldı, kızının kokusunu içine çekti olabildiğince çok sevgiyle öptü onu. "Özür dilerim, çok özür dilerim beni unutma olur mu?" Babasının Sılaya karşı son sözleriydi bunlar. Babası yavaş yavaş çıkışa doğru ilerlerken yerdeki kırmızı halıya göz yaşları dökülmüştü. Babası ona veda etmişti. Kırmızı renkten nefret etmeye başladı o günden sonra. Babasının onu tek başına bıraktığı, acı çektiği ve göz yaşlarının üstüne aktığı bu renge lanet okumuştu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Fısıltı
Mystery / ThrillerSıla üvey annesinin babasına baskısı üzerine zorla devlet yurduna verilen, orada yatılı kalan genç bir kızdır. Yurda verildikten kısa bir süre sonra ailesini trafik kazasında kaybettiğini ögrenen Sıla kendini bir anda karma karışık bir halde bulur...