Odanın içine bir tuzluk gibi bırakıldığımda hareket etmedim. Belki bir tuzluk olmak iyi olurdu. Belki dünyam baş aşağı dönse farklı bir boyuttaki güzel hayatımı yaşardım. Benim güzel bir hayatım var mıydı?
Son okuduğum kitabı elinde tutuyordu. Beni görünce kitabı bıraktı ve yanıma geldi. Bomboş baktığımı görünce kaşlarını çattı. İlk kez kaşlarını çatıyordu. Bu iyi bir şey sayılmazdı. Ama her ne kadar sadece bir yüz ifadesi olsa da onunla ilgili farklı bir şey gördüğümde bir oyunda seviye atlamışım gibi hissediyordum.
Ödülüm neydi... Hiç bilmiyordum.
Dudakları oynadı ama sesini, düşüncelerimden dolayı ilk başta duyamadım. Tekrar etti. "Sana diyorum, ne oldu? Nereye götürdüler?" dedi elleri kollarımın üst kolunu tutarken. "O güzel kafanın içinden çık. Anlat. Güpegündüz kabus gördürüyorsun bana."
"O kadar korkunç muyum? Bilyem bile yok." diye mırıldandım. "Sen değil, ne olduğunu bilmemek korkutucu. Bilyeye şu an ihtiyacım yok. Konuş, yeterli."
"Bir şey olmadı." Bana inanmadığını görünce elimi, kolumu tutan elinin üstüne koydum. "Gerçekten. Sadece hâlâ deli miyim, değil miyim diye rutin bir kontrol."
"Ama bayılacak gibi bir halin var."
"Sordukları soruya zorluk çıkarmadan cevap vereyim diye sakinleştirici verdiler." Elimi çekip yatağa yürümeye başladığımda arkamdan geldi. "Bu hep oluyor mu? Bir düzeni var mı?"
Kafamı iki yanıma salladım. "Yok. Zaten kabul etmek istedikleri şeyi gerçek olarak adlandırıyorlar. İnsanların diplomalı egosunu okşamak için var olmuşuz." Güldüm.
"Saçın hâlâ nemli. Bir havluyla kurulamalısın."
Söylediği şeyi duymamış gibi yaptım. "Adın ne?"
Bu soruyu beklemiyor olacak ki, duraksadı. "Bu nereden çıktı?"
"Merak ettim."
"Bu konu açıldığında sonsuza kadar isimlerimizi kendimize saklayacağız sanmıştım."
Omuz silktim. "Sadece merak. İstemiyorsan söylememekte özgürsün."
"Hazar." dedi. "Adım Hazar." Bir insan ismini söyleyince gözünüzün önünde daha da belirgin bir hal alıyor muydu? Yoksa bana mı 2 haftanın sonunda farkındalık gelmişti?
"Senin adın ne?"
"Nisan."
"Nisan." diye tekrarladı beni. Sonra bu sahne hiç yaşanmamış gibi arkasını döndü, dolaba ilerledi ve çekmeceden bir pembe bir havlu bulup yüzüme fırlattı. Havlu yüzümden kucağıma düşerken homurdanıyordum. "Yavaş olsana be."
"Hasta olmadığın zaman acele ettiğim için teşekkür edersin."
"Sana daha ne kadar teşekkür edeceğim ben?"
Kısa bir sessizlik oldu. "Burada olduğumuz sürece yanında olacağım. Birbirimizden başka kimse yok, kırmızı balık. Suyun bulanırsa..." Ölürsün.
Hazar, bir avuç suyunda boğma beni.
