uğur.

3.3K 251 558
                                    

-Tuana Naz Atalay'dan.-

Karşımda oturan adam... Ya da çocuk mu demeliydim?

Bu arabayla, benimle birlikte ailesine akşam yemeğine gidebilecekken şimdi ise mezarlarını ziyarete gidiyor. Hemde yıllardır kayıp olan mezarlarına

Elinde üç buket çiçek vardı. Sadece ellerine bakıyordu. Saatlerdir böyleydi. Ne düşünüyordu, neye daha çok neye daha az üzülüyordu neleri kafasına takıyordu bilmiyorum... Ama kendini iyi hissettiğini sanmıyordum. Yanımda duran suyunu açıp ona uzattım.

"Al iç kendine gel." dedim gülümseyip. Başını iki yana salladı. Israr etmedim. Suyu kapayıp yerine koydum ve yola bakmaya devam ettim.

Bir saat kadar daha süren araba yolculuğundan sonra bir mezarlığın girişinde durdu büyük araç. Çağan gözlerini yumdu. Titreyen ellerine baktım. Arabanın kapıları açıldı ama biz inmedik. Yanına oturdum ve çiçekleri kenara koyup ellerini tuttum.

"Efe," dedim. "Gözlerini açıp bana bak hadi." dedim. "Efe bana bakar mısın?" dedim elimle saçlarını okşayıp.

"Naz korkuyorum..." dedi. "Ya yoklarsa? Ya yine beni kandırdılarsa?" dedi. Kapıda duran şoföre baktım ve uzaklaşmasını işaret ettim.

"Efe." dedim son kez. Gözlerini açıp bana baktı. Gözleri doldu ama yukarıya doğru baktı yaşlar geri gitsin diye. Bana döndü.

"Oradalar Efe. Seni bekliyorlar. Bak." dedim çiçekleri işaret edip. "Babam menekşe , annem gül sever dedin. Leya içinde papatya aldın. Hadi gidelim, ver bunları. Yaşasalardı bunları görünce ne kadar mutlu olacaklarını düşün." dedim. Yutkundu ve çiçeklere baktı. Sonra gülümsedi ve başını salladı.

"Mutlu olurlardı değil mi? Evet onları mutlu etmeliyim." dedi ve çiçeklerini kucakladı. Arabadan indi. Gözlerimi yumup nefesimi verdim. Bu hallerine gerçekten üzülüyordum.

Bende peşinden indim ve kenarda duran şalı alıp üzerime salık olan saçlarıma sardım. İkimizde siyah giyinmiştik.

Çağan'ın peşinden ilerledim. Yalpalıyordu. Yağmur çiseliyordu yerler çamur olmuştu. Gördüğü her mezarın taşında yazan isimleri okuyordu.

"Bu da değil..." diye mırıldandı. "Hani?" dedi çocuk gibi. "Yoklar mı yoksa?" dedi kaşları çatılırken.

"İleriden dönücez sağ tarafta kalıyor beyim." Çağan bir şey demedi. Bir küme mezarın olduğu yerde durduk.

"Hangisi?" dedi taşların adını okurken. Gözüme yan yana duran üç mezar çarptı. Başlarına tahtalar dikilmiști. Sadece adları yazıyordu. Bir mezar taşı bile, gerçektende yoktu.

"Çağan..." diye mırıldandım. "Burdalar..." dedim karşı tarafımı parmağımla işaret ederken. Başka bir mezarın başında durup bana baktı.

"Ne?" dedi. Elindeki çiçeklerle birlikte bana doğru geldi. Önce birkaç dakika sustu. Durdu öyle. Çiçeklerini bana verdi. Sonra hayatımda ondan gördüğüm en korkak adımları attı. Yanına gidip elini tuttum. Yavaş yavaş ilerledik. Çağan birkaç saniye göz gezdirdi ve ortada kalan annesinin mezarının dibinde durdu. Elimi bıraktı. Dizlerinin üstüne yere çöktü. Elini toprağına sürmek istedi ama elleri çok fazla titriyordu. Korktu ve geri çekti elini. Mezarın başına dikilen tahtaya baktı.

"Yeliz Ak." yazıyordu sadece. Bir tarih bile yazmıyordu. Sonra birkaç saniye mezarlara baktı. Beklemediğim bir anda başını toprağa yasladı.

"Anne!" dedi. O an sanki tüm dünya başıma yıkıldı. Nem böyle çaresizce bir ses tonu daha duymamıştım.

KarmaşaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin