14

42 4 7
                                    

Hyunjin'den ayrılınca Jisung'u Felix'in çalıştığı kafeye çağırdı. İkisine de aynı anda anlatmak istiyordu. Hem de tanışmış olmalarının iyi olacağını düşündü.

Başta Jisung ve Felix'in yakınlaşmasını bekledi, ki bu kısa sürnüştü. Ardından her şeyi anlattı. Felix'e anlatmadığı hayatını da anlattı. Özellikle Jisung'a bakıyordu, yıllardır tanıdığından en iyi yorumu o yapabilirdi.

"Seungmin bak, ilk defa bu kadar ciddi ve diğerlerinden farklı hissettiğini biliyorum ama karşındaki kim olursa olsun bu kadar.... sadece bu alışılmamış bir şey ve dürüst olmak gerekirse hoşuma gitmedi."

İç çekti.

"Biliyorum kendimi tutamadım o an."

"Tutardın ordaki başka biri olsaydı tutardın. Yaptığın kötü bir şey değil sakın öyle düşünme sadece bu kadar hızlı teslim olman, tüm silahları onun eline vermen, bilmiyorum biraz edişelendim sanırım."

"Ama onun yanında olduğumda her şey doğru hissettiriyor."

İkisi de çok düşünceli konuşuyordu, her şeyi kafalarında tartıyorlardı. Seungmin daha önce kimsenin yanında bu kadar kendini kaybetmemişti. Sadece Jisung ve annesi onun bu hallerini görmüştü, haliyle Jisung endişelenmeye başladı. Hyunjin'i çok tanımıyorlardı. Evet iyi biri gibi gözüküyor olabilir ama nasıl biri olduğunu bilmiyorlardı. Jisung'un korktuğu şey Seungmin'in çok bağlanıp bi noktada zarar görebilecek olması.

Evet kendisi de Minho'yu çok tanımıyordu ama Jisung hep böyleydi. Hızlı ilerler, çekinmez, insanlara hak ettikleri değeri verirdi o yüzden şimdiye kadar çok incinmemişti.

Seungmin insanlara karşı çok temkinli davranırdı. Yeterince yakın hissetmezse direkt ilişkisini kesebilir, bunun üzerine kendini kötü hissetmezdi. Kimseye hızlı hızlı güvenmez, hayatını anlatmazdı. Daha birkaç gün önce tanıştığı birine kendini bu kadar açması Jisung'u endişelendirmişti.

Bunun üzerine de biraz daha konuştular. Seungmin başı aşrıdığından uyumak için gideceğini söyleyip kalktı.

***

Saat akşam 11'e geliyordu. Hava almak için balkona çıktı. Temiz havayı ciğerlerine çekerken aniden dışarı çıkma kararı aldı. Evde giydigi eşofmanın üstüne sadece mont giyip çıktı. Mont giymesine rağmen biraz üşüdüğünü hissediyordu.

Alışık olduğu yollardan yürürken temkinliydi, ama her zamanki yollarda yürümek istemiyordu.

Biraz daha ilerleyince ara sokaklara saptı en sonunda az çok bildiği ama etrafı inceleyebileceği, tanıdık olmayan bir sokağa girdi.

Evlerin bahçesinde bir sürü çiçek vardı, onları görünce gülümsedi Seungmin. Bitkileri, çiçekleri doğayı çok seviyordu.

Yürümeye devam ederken bulduğu banka oturdu. Düşüncelerinin içinde kaybolurken yanında bir hareketlilik hissetti. Sol tarafına döndü.

"Hyunjin?"

Şaşkınlığını gizleyemezken Hyunjin gülümsüyordu.

"Merhaba Seungmin-ah. Ayrıca hyung nereye uçtu?"

"Üzgünüm şaşırınca bir an, her neyse ne işin var burda senin?"

"Asıl gecenin bu saati pijamayla burda senin ne işin var? Hemen arkadaki evde yaşıyorum. Uyku tutmadığından dışarıyı izlemeye başlamıştım sonra seni görünce endişelemdim."

Kafasını arkadaki eve çevirdi. Yeni yapıldığı her halinden belliydi, lüks bir sitenin parçası olduğunu tahmin ediyordu. Ayrıca pijamayla olmasıyla utandığını hissetti.

"Oh anladım. Canım dışarı çıkmak istemişti, bir anda burda buldum kendimi."

"Yine de dikkatli olmasın Seungmin-ah"

İkisi de çok sakin konuşuyordu. Seungmin kafasını biraz daha kaldırıp yıldızları ve Ay'ı seyretmeye başladı.

Hyunjin ise kendi yıldızına çaktırmadan bakmaya çalışıyordu.

Aralarındaki sessizliği bozan Hyunjin oldu.

"Üşümüyor musun? İstersen bize gelebilirsin Yeji ile kalıyorum ama uyudu o."

"Yok teşekkür ederim, biraz daha durup eve dönerim zaten."

"Seungmin-ah."

"Hm?"

İkisi de gökyüzünü izliyorlardı. Tamamen sessiz olan sokakta sadece ikisinin sesi vardı.

"Ay ışığı sana vururken çok güzelsin."

Beklemediği cümleyle Hyunjin'e döndü. Hâlâ yıldızları izleyen beden yavaşça sağına dönüp gülümsedi.

"Ne? Uhm teşekkürler."

Heyecanlanmıştı, bu basit cümleyle bile kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Utandığından başını hafifçe yere eğdi.

Hyunjin biraz daha yaklaştı. Küçüğün saçını okşamaya başlaadı.

"Ve utandığında çok tatlı oluyorsun."

"Huh?"

"Ve sarhoşken, ne yaptığını bilmediğinde özgür kalmış küçük çocuk gibi oluyorsun."

Seungmin utancından konuşamıyordu. Hyunjin ise gökyüzüne bakmaya devam ediyordu.

"Ve en güzeli, piyano çalarken tamamen kendini bulmuş ve sonsuzluktaymış gibi tanrısal güzelliğe bürünüyorsun. Şarkı söylediğinde evrendeki en parlak yıldızdan daha çok ışık saçıyorsun."

Bu sefer yavaşça eğildi ve Seungmin'e baktı.

"Dümdüz durduğunda bile kendimi kaybettiğimi hissediyorum Seungmin-ah."

Bedenini Seungmin'e çevirdi. Karşısındakinin çenesini nazikçe tutup kendine bakması için çevirdi.

"Bu hissi sen de hissediyor musun Seungmin-ah? Hissettiğini hissedebiliyorum."

Seungmin şaşırmıştı ama oldukça sakindi.

"Hislerini paylaşamaz mısın Seungmin?"

Kısa da olsa bir süreliğine sessizlik hakimdi. Ama bakışları birbirine olan aşklarını haykırıyor gibiydi.

Seungmin yavaşça gülümsedi. Ellerini Hyunjin'in yanağına koydu ve zarifçe okşamaya başladı.

Hyunjin Seungmin'e yaklaşmaya başladı. Gözleri kapanırken dudakları arasından milimler vardı. Birbirine sahip olmak için dayanamayan iki dudak, birleşti.

Oldukça nazik ve yavaş bir öpücük.

Seungmin kollarını Hyunjin'in boynuna sardı.

Nefessiz kaldığını hissedince ilk ayrılan Seungmin oldu. Yüzündeki sırıtışıyla karşısındaki bedene sardı kollarını.

Merak ettiği dudakların tadını öğrendiğinden yüzündeki zafer sırıtışıyla Hyunjin konuştu.

"Geç oldu Seungmin, eve bırakayım mı seni?"

Gülümseyerek Hyunjin'i onayladı.

Hyunjin'in arabasıyla gittiler. Yol boyunca hiç konuşmadılar. İkisi de ne diyeceğini bilmiyordu.

İkisi de aptal gülümsemeleriyle birkaç saatin ardından uyuyakaldılar.

-------
öpüştüler sonunda 😌😌
bide lutfen oy ve yorum 💓💓

kafamdaki sahneyi ne zaman nası yazıcam her sey garipleşiyo
.
.
.
bb
25.12.22

candlelight | hyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin