"Herkes ağlayanları teselli etti fakat kimse susanları görmedi..."
࿔᭬ৡ⃪꫶⃗၇͜ᩘ🦋͜ᩘ၇⃪⃖ৡ࿔
Az sonra ayrıldığımızda yüzüne baktım. Yağmurda ıslanmış küçük köpek yavruları gibi hissediyordum. Burnumu çektim ve elimdeki telefonu gösterdim "aradığımda açmadın." Hafifçe güldüm ve devam ettim. "Ben de Londra'ya geldim..."
Ekin bana bakarken ufak bir kahkaha attı. Ne güzel kahkaha atıyordu bu çocuk ya...
"Çabuk geç içeriye" dedi kapıyı sonuna kadar aralayıp "sırılsıklam olmuşsun, vücudun da soğuk. Üşümüşsün."
Burnumu çekip içeriye girdim ve Ekin kapıyı kapattı. Ayakkabılarımı çıkarttığım sırada o da benim için terlik çıkartmıştı. Ona kısaca teşekkür edip terlikleri giyindiğim sırada Yasin'in sesini duydum "kim gelmiş Ekin?"
Bu benim tanıdığım Yasin'in sesi miydi? Sesindeki tüm neşe kaybolmuştu ve çok kötü geliyordu. Yasin kadar neşeli bir insanın bu hale gelmesi, kalbimde bir yerlerin sızlamasına sebep olmuştu... Ekin'e dönüp işaret parmağımı dudağıma yaslayarak sus işareti yaptım. O da kafasını sallayarak beni onayladı ve beraber salona girdik.
Yasin tekli koltuklardan birine oturmuştu ve elindeki çay bardağındaki çayın içine petibör bisküviyi batırıp yiyordu. Kafasını yere eğmişti ve gözünü çay bardağından ayırmıyordu, bu yüzden beni hala görmemişti. Bu hali bende gülme isteği uyandırmış olsa da bu isteğimi bastırdım.
"Ben geldim Yasin, ama misafir kabul etmiyorsan gidebilirim."
Yasin kafasını kaldırıp tepkisiz gözlerle bana baktı ve "kabul ediyoruz" dedi, ardından yine bisküvisini çaya batırdı ama geri çıkarmadı. Bisküvi çayın içinde paramparça olurken Yasin şok içinde kafasını kaldırıp yeniden bana baktı. "Öykü!" dedi dehşetle "yüce petibör bisküvilerim aşkına! Senin burada ne işin var?!"
Çantamı yere bıraktım ve üzerimdeki ıslak hırkayı çıkartıp salondaki peteğin üzerine serip, askılı bluzumla kaldım. Yasin'in çaprazındaki üçlü koltuğa geçip oturdum, Ekin de benim yanıma oturmuştu.
"İkiniz de telefonlarıma cevap vermediniz" dedim sırayla ikisine de bakıp "o adamlar size de zarar verdi sandım..."
Yasin, Ekin'e baktı, ardından da bana "sevgilisi telefonlarını açmıyor diye İstanbul'dan Londra'ya gelmeyen de ne bileyim yani" diye mırıldandı "helal kız sana! Senin bu yaptığını herkes yapamaz..."
Ona gülümsedim. Allah'ım, şu an resmen Ekin'in evindeydim ve buna inanamıyordum. Evleri kutu gibi küçük ama oldukça şirindi. Salonlarında gri bir koltuk takımı vardı, büyük ekran bir televizyon ise koltuk takımının karşısındaki duvara montelenmişti. Diğer tarafta ise yemek masası vardı ve arka tarafımızda da geniş bir koridor vardı. Yüksek ihtimalle o koridorda da evin diğer bölümlerine açılan kapılar vardı.
Buz tutmuş ellerimi birbirine sürtüp dizlerimin arasına soktum ve ısıtmaya çalıştım. Yasin hala petibör bisküvisini yemeye devam ediyordu. Vay anasını, demekki zengin de olsan petibör bisküvi yiyordun. Ben olsam en pahalı bisküvileri yerdim.
"Ellerin mi üşüdü?" diye sordu Ekin, ses tonu kalın olsa da sıcacıktı ve içimi ısıtmıştı.
"Benim ellerim hep soğuktur."
"Hmm" diye mırıldandı "getir bakayım ellerini..."
Tereddüt etmeden ellerimi onun büyük ellerinin arasına bıraktım. Ellerimi sıkıca tutup dudaklarına yaklaştırdı ve sıcak nefesini avuçlarıma üfleyerek ellerimi ısıtmaya başladı... Gözlerim dolmuştu çünkü bunu bana annemden başka kimse yapmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Sen Bir Ben
Teen FictionSadece arkadaş edinmek için ufak bir oyun oynayarak, alışveriş merkezinin her bir köşesine kullanıcı adınızın yazılı olduğu kağıtlar bıraktığınızı düşünün. Peki sadece bir kağıt parçası, hayatınızı ne kadar değiştirebilir? Başlangıç : 16.04.2022