"seungmin'den haber alabiliyor musunuz?"
"hayır. ben alamıyorum, siz?"
"üç gündür kaç kere aradım, yazdım. ama haber yok."
felix'in arkadaş grubunu çağırdığı kafede herkes, cam kenarında masanın etrafında oturmuş seungmin hakkında konuşuyordu. minho, konuşmaya daldı.
"polis arkadaşım var, soobin. isterseniz onunla konuşabilirim. eğer önemli bir şey olsaydı mutlaka haber verirdi biliyorsunuz."
"lütfen polis arkadaşınla konuş minho hyung~. çok merak ediyorum, ya ona bir şey olmuşsa." jisung, dolu gözlerle konuşunca minho, jisung'u kollarının arasına almıştı.
"merak etme jisungie. seungmin'i bulacağız. eve gidince ilk işim soobin'i aramak, tamam mı?"
jisung, hyung'una daha sıkı sarılmıştı.
gerçekten seungmin'i bu kadar çok mu seviyor yani?
hyunjin, masanın karşısından uzanıp jisung'un saçlarını okşamıştı.
"üzülme jisung. eminim bir şey olmamıştır."
"emin misin hyunjin?"
"eminim" diyip gülümsemişti ve konu aniden kapanmıştı. jisung ve hyunjin birbirleriyle konuşurken minho, hyunjin ve jisung'u izliyordu. o sırada aklı hyunjin'in az önce jisung'un saçını okşamasındaydı. bi' an düşündü kendi kendine.
bu kadar küçük bir şeyde bile neden kıskançlıktan yanıp tutuşuyorum?
minho, hyunjin'i öldürmek istiyordu.