"alo,hyung?"
"jisung-ah, bugün seninle lunaparka gidelim mi?"
"oh, çok isterdim hyung. ama bugün bi' randevum var, çok üzgünüm."
"sorun değil, bu hafta ne zaman müsaitsin?"
"uhm, belki perşembe günü müsait olurum. o zaman gidebiliriz"
"tamam o zaman, kendine iyi bak~"
"sende kendine iyi bak hyung~"
minho, öfkeyle telefonu kapattı. jisung'un ondan başkasıyla randevusu var olduğunu düşünmek çılgın ediyordu minho'yu. ayrıca jisung ona karşı soğuk davranmıştı telefonda.
minho, tüm bunları düşünürken bi' anda telefon çaldı. felix arıyordu. minho, öfkesini beş dakikalığına bastırıp telefonu açtı.
"alo, felix?"
"hyung?" felix... ağlıyordu?
"hey hey ağlama! ne oldu?"
"changbin ve jisung.. sevgililermiş."
minho, olduğu yerde dona kaldı. felix ise telefonun diğer ucunda ağlıyordu.
"hyung? orada mısın..?"
"ağlama felix, sakinleş. hem sen neden ağlıyorsun?"
"hyung.. ben changbin hyungtan hoşlanıyordum. hatta hoşlanmaktan çok, onu seviyordum hyung. çok kötü hissediyorum."
"felix şimdi kapatmalıyım. sonra konuşalım tamam mı?"
"tamam hyung, görüşürüz.."
"görüşürüz."
minho
jisung
neredesin