ben geldim! yıldıza basmayı ve bolca yorum yapmayı unutmayın lütfen, ecza deposu ayber sizlere hikayelerini anlatmaya çok hevesli 🥺 bir önceki bölünü atlamayın! iyi okumalar perisiii 🧚♀️
bu bölüm zezeamaolu için 🐣
aybike, kaçıncı olduğunu saymayı çok önceden bıraktığı krem kutusuna baktı. parmaklarıyla sıkıca kavramıştı, sanki çöpe gitmesini engelleyebileceğini düşünmüştü. ama işler bu kadar basit değildi. ne kadar sıkı tutsa, o kadar kolay kayıyordu ellerinin arasından. durduramıyordu, bi' çözüm bulamıyordu. çaresizce debelenip duruyor, çırpınışları ise panik halinden faydalanarak dibe sürüklüyordu.
hoş, dibe asla yabancı değildi. kızıl saçlara sahip oğlanı belki de bu yüzden anlayabiliyordu. çoğu kez batmıştı, çırpınışları engel olamamıştı ve ona yalnızca birer yük bırakıp ihanet etmişti. sonunu hissediyordu, ama çırpınmaktan başka bir şey yapmak elinden gelmiyordu. kreme yeniden baktı. biraz gevşek tutsa, ışık hızında kayıp gider miydi acaba? yoksa tam tersi, krem kendisi mi tutunurdu parmaklara?
bilinmezlik canını ilk defa bu kadar çok yakıyordu. sorununu bilse, ölmek istemesinin nedenini anlasa berk'i vazgeçirebilir miydi? kaan'ın babasıyla yaşadığı sorunları biliyor, hep yanında olmaya çalışıyordu ama bunlar oğlanın tahammül gücünün bitmesine engel olamamıştı.
artık en yakın dostu, bir erkek kardeşi yoktu ve berk'in de olmamasından delicesine korkuyordu.
kızılın sınıfına girdi, beden eğitimi dersleri olduğundan içerisi boştu. kremi çantasına bırakmak yerine sırasının altına koymak istedi, çünkü çantası soyunma odasındaki dolaptaydı. ilk önce oturdu, biraz olsun düşüncelerini toparlamaya çalıştı. hemen sonra bunun bir faydasının olmayacağını düşündü.
kremi bırakmak için elini sıranın altına soktuğunda bir kağıtla karşılaştı, kaşlarını çattı. kremi bırakıp kağıdı aldığında açıp açmamak konusunda kararsızdı. küçük bir not defterinden koparıldığı belliydi, ona rağmen ikiye katlanmıştı. berk'in olabilir miydi?
dersin bitmesine yirmi dakika kadar bir sürenin olduğunu biliyordu, ama yine de kontrol etmek amacıyla kapıya doğru baktı. kimse yoktu, herhangi bir ayak sesi hiç duymamıştı. ikiye katlanmış kağıdı açtığında, tahmin ettiği gibi kızılın el yazısıyla karşılaştı.
özel atatürk hastanesi...
kaşlarını çattı, adres yazılıydı. berk'in neden bir hastane adresine ihtiyacı olacaktı? psikiyatrist ya da psikoloğa gitmediği gayet açıktı, herhangi bir sağlık problemi var gibi görünmüyordu. yalnızca gün içerisinde gözlerinin altı bazen çökük görünür, kolay yorulurdu. bunların uykusuzluktan ve acıdan olduğunu düşünürdü, genç kız.
cebinden telefonunu çıkardı, adresin fotoğrafını çekti. telaşla kağıdı ikiye katlayıp bulduğu yere bıraktığında, o kağıdı gördüğünü anlamaması için kremi sıranın altından alıp üstüne koydu. bir yakını mı kalıyordu acaba hastanede?
eğer öyleyse neden hiçbir yerde bunun konusuna rastlamamıştı? berk kolay kolay insanlarla iç içe olan birisi değil, ziyaret ettiği yakınları babası resul özkaya'nın yakınlarıydı ve onların başına bir olay gelse elbet duyulurdu, magazin durumları yüksek kişilerdi.
düşünceli düşünceli, telefonuna çektiği adrese bakarak sınıf kapısına ilerlediğinde çarptığı yumuşaklık, bunun kapı ya da duvar olmadığını gösteriyordu. "oha ama ya!" diyerek sesini yükseltip başını kaldırdığında, kızılın kendisine bakan hafif alaycı yüzüne şahit olmuştu.
az önceki siniri vücudunu hızla terk etti, yerini telaşa bıraktı. telefonunun ekranını hızlıca kapattı, gömleğinin üstüne giydiği kot ceketinin cebine yerleştirdi.
"oha mı?" diyerek sordu berk, deri ceketinin ceplerine soktuğu ellerini çıkarırken. "yürürken önüne neden bakmıyorsun kızım sen?" aybike, berk'in ona her cümlesinde kızım demesine alışmıştı. başlarda bundan hiç hoşlanmasa da sonrasında sorun etmemişti, hatta arada onu güldürüyordu bile. tonlamaları komikti.
"demek ki tek bakmayan ben değilmişim," dedi aybike, üste çıkmakta herhangi bir sakınca görmeden. "sonuçta önüne bakıyor olsaydın bana çarpmazdın."
tebessüm etti, kızıl. çarpışmanın etkisiyle kızın bozulan kıvırcık saçına göz attı. kendisini engelleyemedi, önüne düşen o saç tutamını nazikçe kavradı, kulağının arkasına sıkıştırarak düzeltti. "üzgünüm," dedi hemen sonra.
yutkunamadı, aybike. sanki damarlarında kol gezen o kan yanaklarına nüfuz etmişti, öyle çok yandığını ve kızardığını hissediyordu. şaşırmıştı, bunu beklemiyordu. kızıl onu genellikle tersler, karşı çıkardı ama böyle yapmadığı nadir anlarda sadece izlerdi. bu izleyiş aybike'ye oldukça ender gelirdi, sanki hiçbir bakış ona bunları hissettirememişti.
"krem mi bıraktın yine?" diyerek sordu berk, kızın utandığını anlayarak. aslında tam bu anda ona sıkıca sarılmak, kızaran yanaklarını sıkmak istemişti ama yapamazdı. onu kendisinden uzak tutması gerekiyordu, ileride daha fazla üzülmemesi için bunu yapmalıydı.
başını olumlu anlamda salladı, kız. "bıraktım," dedi. hemen sonra sessiz kaldı, kızılın bileklerine baktı. yaralarını görmek istiyordu ama bunu nasıl söyleyeceğini bilmiyordu.
"geçti mi?" diyerek işaret edebildi yalnızca.
alaycı bir şekilde tebessüm etti, kızıl oğlan. "bedenimdekileri mi soruyorsun?" aybike sessiz kaldı, sorunun ağırlığını kaldıramadı. gözlerinin dolmasını istemedi, dudaklarını birbirine bastırarak bakışlarını kaçırdı.
berk'in içi gitti, bakışlardaki çaresizliği iliklerine dek hissetti. kestirip atmaya çalışarak, "geçse de geçmese de fark etmez," dedi.
"edebilir," dedi kız sessizce. şefkatle ona baktı, berk. bazı zamanlar terslemezdi işte, karşı çıkmazdı... sadece izlerdi, doya doya bakardı ama yine de doyamazdı.
sırasına ilerledi, kremi biçimli parmaklarının arasına aldı. o varken, seyrederken nasıl atacaktı çöpe? bu çok zordu... bile bile kendisine zarar vermekten daha zordu, ölüme gitmekten bin beterdi.
yapmak zorundaydı da. kız, umudunu kesmeli ve yoluna bakmalıydı. nefret etmeli, kırılmalıydı çünkü berk arkasında üzülebilecek olan kimseyi bırakmak istemiyordu. yaşamda isminin anılması bile onu rahatsız ederdi, öldü ve bitti mantığıyla hemen unutulmak istiyordu.
"çöpe mi atacaksın?" diyerek sordu, aybike. kızıl omzunu silkti, "hep yaptığım gibi."
güldü, aybike. kırgındı ama zorla takınmaya çalıştığı umursamaz ifadeyi fark etmişti. "o zaman," dedi kapıya ilerleyip çıkıp gitmeden hemen önce. "bunu ben gidince yap ki senden umudumu kesmeyip her gün bir tane daha bırakabileyim."
hiçbir şey söyleyemedi, berk. kızın kapıdan çıkışını izlemekle yetindi. elindeki kreme dolu gözleriyle baktı, çöp kovasının önüne geldi ama atamadı.
ve bir damla yaş, uzun süre sonra sol gözünden akarak çölleşmiş kalbine düştü.
"napıyorsun be kızım..." dedi iç çekerek, çaresizce. "sen bana napıyorsun..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ecza deposu / ayber
Fanfictionaybike, berk'in intihar izlerini görmekten nefret ediyordu.