1.2

144 16 22
                                    

selam... profil duvarıma yazılan mesajı gördükten sonra fici baştan okumak istedim ve içimden bir bölüm yazmak geldi. belki devamı gelir, uzun süredir ecza deposu evreni gibi hissediyorum.. boşlukta yani 

sizi özledik! 

iyi okumalar perisi en güzel perilerime 🧚🏻

bölümü medyadaki şarkı ile okuyun lütfen. 

"madde 1," dedi genç kız buruk bir tebessümle." yıldızların altında uyu, onlardan dilek dile." berk, verdiği sözü tutan kıza minnettarlıkla baktı. onu ilk defa öptüğü o binanın tepesinde yıldızları izlemek için buluşmuşlardı. sözü, yaşamından -aybikesinden- devralarak tamamladı ilk maddeyi. 

"yanında seni kurtaran kız olsun."

genç kızın buruk tebessümü canlandı. kızıl çocuğu kurtaran o kız olmak... kalbinde uzun süredir hissetmediği darbeler hissetti. bunlar yumuşak, hafif sızı veren ama yine de güzellikle kaplanan darbelerdi. acıtmıyordu, hissettiriyordu. kıza yaşadığını hissettiriyordu. 

kızıl çocuktan bahsederken beni hiç üzmedi, hiç acıtmadı diyemezdi. kızıl çocuk onu çok acıtmıştı. bileğine attığı her kesik, kızın ruhuna atılan soyut kesiklerdi. baksanız iz yoktu; ama derindendi yarası. bu yüzden soyuttu. bastırılan hiçbir şeyi göremezdiniz; mecazi anlamda varlığından söz ederdiniz ve aybike eren'in mecazi anlamını berk özkaya oluşturmuştu. 

şu an, burada olması ve yaşama adımlamasıyla somut gerçeklikleri görmeye başlamıştı. aşk... onun için belki de tek soyut diyebileceği duygu somuttu. en çok o hayattandı. en çok aşk yanındaydı ve yine en çok aşkı görebiliyordu. kızıl çocuğa bakmak, saçlarına her dokunduğunda alevlenen parmak uçlarındaki sıcaklığı hissetmek bile yetiyordu bunlar için. küçük detaylar her zaman mutlu ederdi. 

bu nedenle yaşamdı kızıl çocuk. üzerdi, mutlu ederdi. güldürürdü, ağlatırdı. acıtırdı ve sarardı. o, tüm duyguları en güzel yaşatandı.

"yanıma gelsene." oğlanı ikiletmedi. yanına ilerledi, oturdu ve başını omzuna yaslayarak nefeslendi. bir lütuftu bu. onun yanında olmak, kendini güvende hissetmek demekti. yaralarla, ölümlerle çevrili bu çocuk kızı yaşatabilecek tek limandı çünkü yaşamı seçmişti. aybike eren'i seçmişti.

"burada kendini bulutlara benzetmiştin, hatırlıyor musun?" düşündü. hatırlıyordu. kötü hissediyordu o gün. hoş, hâlâ bulutların ruh halinden çıkabilmiş değildi. en azından oğlanın yanında kendisini bulutlar gibi değil de yıldızlar gibi hissedebiliyordu. 

"hatırlıyorum," dedi ve ekledi: "bir tek senin yanında kendimi bulutlar gibi değil de yıldızlar gibi hissediyorum."

kızıl çocuk, bu hissedişin arka planında yatan anlamı merak etmişti. nazikçe kızın başını omzundan istemeye istemeye ayırdı. soğuk yere uzandı, kızı da kendisine doğru çekerek başını göğsüne yaslamasına yardım etti. tamamlanmışlardı artık. berk özkaya'nın beynindeki tümöre savaş açtıran o cesur komutan solundaydı artık.

"yıldızlar gibi hissetmek..." düşündü. "o nasıl bir şey?" 

genç kız, sol göğsün tadını çıkarmak istiyordu. cevap vermeden önce oğlanın ince, beyaz tişörtünden hissedilen soğuk tenine bir öpücük bıraktı. 

kızıl çocuğun içi titremiş, dudaklarını birbirine bastırmıştı. 

"gökyüzünü aydınlatıyorlar, gecenin karanlığını. sen de bakınca karanlıktın, çok karanlık... sırana koyduğum, senin çöpe attığın ve sonra çöpten alarak odandaki boş bir dolap bölmesinde biriktirdiğini biliyorum o kremleri." berk gülümsedi. "kremlerimi, yıldızların yaptın. gökyüzüne yerleştirdin. sonra itmeyi bıraktın; beni de tuttun ve hepsinin üstünde konumlandırdın. en çok bana ışık verdin. bana verdiğin ışıkla karanlığını aydınlatmamı izledin..." 

ecza deposu / ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin