0.7

475 64 97
                                    

merhaba, ben geldim! ecza deposu bir sığınak gibi ve kurguyu uzattıkça uzatmak istiyorum... sizleri seviyorum, umarım sıkılmazsınız. yıldıza basmayı ve bolca yorum yapmayı unutmayın lütfen, iyi okumalar perisi 🧚‍♀️

berk, aybike'nin attığı konumun eski, harabeden farksız bir binaya ait olduğunu anladı. kırık dökük pencereler, soyulmuş, rengi akmış ve kir tutmuş beyaz boya... telefonuna mesaj geldi, kızdandı.

sevdiği kızdan.

aybike: çatıya çık
gökyüzü buradan daha güzel

gülümsedi, berk. binadan içeri girdi, altı katlıydı. ilk önce hızlı hızlı çıkmaya başlasa da ciğerlerine havanın giremediğini, soluk alamadığını hissetti. üçüncü katta durdu, dinlendi. yorgundu, ama doktorun söylediğine göre yorulmaması gerekiyordu.

kendi kendine omzunu silkti. yaşamaktı yorucu olan, kıza giden yol en dinlendirici olandı. bu nedenle merdivenleri yeniden çıktı, çatıya ulaştı.

aybike uzanıyordu. üstünde bol, gri renkli bir kazak vardı, altındaysa siyah pantolonu. saçları açıktı, gülümsedi. çok güzeldi. gökyüzünü izleyen, kolundaki izleri intihar ipi haline getirerek tutsaklığını bulutlara asmaya çalışarak yaşamayı öğrenen kız çok güzeldi, çünkü bu onun en doğal haliydi.

avuç içleri terliyordu, umursamadı. yanına ilerleyip tıpkı onun yaptığı gibi zemine uzandı, artık düşemezlerdi.

"nasılsın?" diyerek sordu, kıza bakmayı ihmal etmeden. gözlerinin altı morarmıştı, uykusuzluk her halinden okunuyordu. üzüldü, aybike'nin yaşaması gerekiyordu.

omzunu silkti, kız. oğlanın alnına düşen kızıl tutamlarını iç çekerek sevdi, okşadı. nasılsa sevdiği kızdı, değil mi? saçlarıyla oynadığı için kızmazdı, izin alması gerekmezdi.

"nasılım..." dedi aybike, düşünürcesine. "tıpkı bulutlar gibi." kaşlarını çattı, berk. aybike ise oğlanın anlaması adına kendisini açıklama gereği hissetti. bilirdi, berk onun kastettiği şeyi tam anlamıyla idrak edemese bile hep çabalar, gerekirse ucundan tutup yine hak verirdi.

bunun için kendisini açıklamak istedi.

"gökyüzünde çok yalnızlar... sanki ne yapsalar takdir edilmiyorlar. mesela bazen güneşi kapattığı, bazen de kapatmadığı için söylenen bir ton insan var. onlar da işte... ağlıyorlar ve belki de yağmur böyle oluşuyor, yağmuru seven insanlarsa o gözyaşları altında mutlu oluyorlar."

hiçbir şey söyleyemedi, berk. bir süre sessiz kaldı. "gözyaşlarıyla bile insanların yüzünü güldürebilecek kadar güçlüsün o zaman?"

alayla kıkırdadı, kız. "bu bakış açısına kendi hayatın için sahip olsan keşke..." umursamadan devam etti. "güçsüzlüğümü gözyaşlarına vurup insanları bununla mutlu edebilecek kadar yalnızım."

berk, yüzleri birbirine yakın olan kızın büzülmüş dudaklarına baktı. ağlamasını istemiyordu. kalbi boğazında güçsüzce atarken yutkundu, kızın dudaklarına minik bir öpücük kondurup eski pozisyonuna döndü. "yalnız değilsin."

vücudunun karıncalandığını hissetti, aybike. damarlarına yayılan heyecan tüm uzvunu ele geçirdiğinde zar zor cevap verdi, hâlâ öpücüğü idrak etmeye çalışıyordu. "şimdilik," diyerek düzeltti kızılı. "sen hayalini kurduğun o şeye kavuştuğunda ben yeni bir acıya sahip olmuş olacağım."

sitemkâr ses tonuyla devam etti. "öpmek gibi kolay değil, kesiklerle dolu kollarımın arasına taşıyamayacağım yükler bırakıp gitmek."

yutkunamadı, kızıl. aybike her şeyin farkındaydı ve onun bunu bilerek kelimelerini seçmesi hakkı olmasa da canını yakıyordu.

"biliyorum."

gözlerinin dolduğunu hissetti, aybike. "iyi değilim."

buruk bir tebessüm kondurdu dudaklarına, berk. "bunu da biliyorum."

"sanki bir hayatım yok. ama basit, sıradan bir hayatsızlıktan bahsetmiyorum. tanrı herkesi sığdırmış şu koca yere, beni bi' ruha koyamamış. yaşamamam için elinden geleni yapmış."

dudaklarını dişledi, kızıl. "kendine bir dünya yaratabilirsin."

"ne fark eder?" diyerek sordu, aybike. "var olanda yaşayamamışım, bir yenisine gücüm yeter mi?"

ben tutarım elinden.

"kolunu görebilir miyim?"

aynı cevabı verdi, aybike. "ne fark eder?"

"sana göre neden hiçbir şey fark etmeyecek?"

gülümsedi, aybike. gözünü maviden ayırıp kırmızıya çevirdi, yanmak istiyordu. "çünkü bir amacım yok, berk. senin amacın her ne kadar siktiri boktan olsa da sırf ölmek için yaşıyorsun, ama ben bunu bile beceremiyorum!"

gözyaşlarına hakim olmak istese de beceremedi. uzandığı yerde bağdaş kurarak oturdu, bol gelen kazağının kollarını rahatça yukarı sıvadı.

"görmek istediğin şey bunlar mı?" diyerek sordu kendisine olan öfkesiyle. "bak," dedi yeni atıldığı belli en küçük kesiği işaret ederek. "bu kötü hissettiğim içindi."

gözleri doldu, berk'in. uzandığı yerde doğruldu, başını olumsuz anlamda sallayarak ona dokunmak, durdurmak istedi ama kızın sert tepkisiyle karşılaşınca devamını getiremedi.

orta büyüklükte olanı işaret etti, "bu kaan'ı kurtaramadığım için." sesi gittikçe kısılıyordu, dayanamadı. diğerlerini siktir edip en derin olanını gösterdi.

"bu..." dedi dudaklarını birbirine bastırıp söyleyeceği şeylerin ağırlığını yeniden yaşayarak. "çevremdeki her baskıya boyun eğerek kendim olmayı unuttuğum, başarıyı beni sevmeleri için kullanmaya çalıştığım için!"

kızılın elini tutmasına izin verdi, ağlamaya başladı. "başarılı değilim..." dedi üzüntüyle. "kendi isteklerimi savunamadım, her söylenene boyun eğip onlara göre hayatımı şekillendirdim."

kızılın sarılmasına sıkıca karşılık verdi. "ben sadece korkağım..."

kızın kesik izlerini okşadı, hepsini teker teker öptü. dudakları en derin olana geldiğine yarasının özüne dokunabileceği kadar naifçe bastırdı, soluklandı. içindeki o yaşama hevesi ortaya çıktı, kıza üfledi.

"yaşa," dedi dudaklarına kapanmadan önce.

"varsın korkak ol, ama yine de yaşa. birlikte cesaretlenebilmemiz için yaşa, güzel kelebeğim."

ecza deposu / ayberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin