✨Yıldızı parlatmayı unutmayalım✨
Bölüm şarkısı: 1- Toygar Işıklı, Sen Bilirsin (speed up)
2- Duman, Her Şeyi YakBu bölümde koyu renkli olan kısımlar Ayevi'nin yazdığı kitabındandandır!
🧸
Başladığım her kitaba ayrı özen gösterirdim. Çünkü onlar benim yaralarımdı ve kitaplarımın yüzeyinde açılan en ufak bir yırtığı bile, kanayan yara olarak görürdüm.
Kendime sorduğum sorunun da tek cevabıydı bu. Kimsin sen?
Yara. Yırtık. Kan. Kitap. Bunlar beni anlatırdı ama kim olduğumu söylemezdi. Daha ben bile kendimin kim olduğunu bilmezken, insanlar nasıl anlatırdı beni?
Kitaplarımın içine yaralarımı yazdım. Yazdıklarımın içine bir parça mutluluk ekledim diye kendime ağladım. O mutlulukları hiçbir zaman yaşayamadığım için kendime kızdım. İnsanlara kızdım. En çokta ona kızdım.
Mutsuzluğumu çalan kitaplar bir gün bitecek ve ben yeni yelken açar gibi mutlu kitaplar yazacaktım. Her kitapta bir yara açan ben o yaraları saracaktım, saranlarla birlikte.
"Gel bakalım." Alparslan bileğimden tutup, beni yönlendirdi. İlk annesigilin evine gelmiştik. Geceyi burada geçirecek olsak da huzursuzdum. Bu evde huzurlu hissetmediğim o kadar çok gece geçirmiştim ki, yine de beni umursayan olmamıştı. Alparslan beni, sahi ne zaman umursamıştı ki?
"Direk o eve geçseydik?" Soru sorar gibi çıkan sesimle yürümeyi kesip bana döndü. "Biraz dinlenmem lazım. Uykum var, ne zamandır yoldayız sonuçta." 'O ev' dememe kırıldı ama belli etmedi. Gözleri onu her zaman ele veren bir suçluydu.
Üç saat. Üç saattir yoldaydık. Benim de uykum gelmişti ama bu evde uyuyamazdım. Neler çektiğimi Alparslan bilmese de ben zihnimin en derinine kazımıştım.
Babası. Annesi. Hizmetliler. Zehir edilmişti en güzel gecelerim. Zehir edilmişti bana gündüzlerim. Her akşamın bir sabahı vardır diyorlardı ya hani; benim ne gecem belliydi ne de sabahım. Bana uyku haramdı bu evde. Ev; ev değil. Bana hapishaneydi. En çok bana, sevilmeyene.
Sessizce onun arkasından gitmeye devam ettim. Bileğimdeki eli yavaşça elime kaymış parmaklarını parmaklarıma geçirmişti.
Bir süre sonra merdivenleri tırmanmış demir kapının önüne gelmiştik. Kapı bir hizmetli sayesinde açıldı. İçeriye geçtik; hizmetli tanıdığım biri değildi. Değiştirilmiş olmalılardı.
"Annemgil uyudu mu?" Hizmetli gülümseyerek başını salladı ve arkamdan kapıyı kapattı. "Uyudular Alparslan." Artık 'Bey' takısı yoktu o ismin sonunda.
"Tamam Canan." Alparslan bu sefer bana döndü ve elimi bırakıp kolunu omzuma attı. "Hazırla dediğim oda hazır mı?" Gözlerimin içine bakarak sorduğu soruyla Alparslan'ı onaylayan mırıltılar çıkaran Canan bozulmuş gibi işlerinin olduğunu söyleyip yukarı çıkan merdivenlere yöneldi. Hizmetliler bu evde değil, müştemilatta kalıyordu.
"Senden sonra çok şey değişti." Diye fısıldayan Alparslan'a çevirdim bakışlarımı. Merak ediyor muydum nelerin değiştiğini? Sanırım, hayır.
"Uykum var." Başımı önüme çevirdim ve beni yönlendirmesine izin vererek yukarı katın merdivenlerini tırmanmaya başladık. İkimizden de ses çıkmadı bu süre boyunca.
Nefret etmek ve etmemek. İki kelime arasında en çok kaldığım insan Alparslan'dı. Nefret etsem mi etmesem mi, bilemediğim tek insandı. Odanın önüne geldik ve Alparslan kapıyı açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lelah
Randomyaşam sigarası, deniz dumanı. 🧸 İlk önce notlar almaya başladım. Sonra gerçek bir yazar oldum. Bizi yazdım. Bilmiyorum daha ne kadar yazacağımı. Bilmiyorum daha ne kadar kitaplarımın okunacağını... Geçmiş. Gelecek. Ve şimdi. Arafta kalmış hissi. Tü...