Çok özür dileyerek başlamak istiyorum. Biliyorum iki gün verdim. İlk pazartesi yayınlanacak dedim. Sonra perşembe günü yayınlayacağım dedim. Yayınlamadım. Bunun sebebi bir türlü bölümün içime sinmemesiydi. Aslında tam olarak öyle de değildi. Bölümün sonunu sildim baştan yazdım düzenledim ve okudum. Tekrar tekrar okudum ve çok yeri değiştirdim, yine içime sinmedi. Ama bu sefer içime sindi. Bu son yazdığımdı. Bundan öncesinde de sizi boş yere beklettiğim, beklentiye soktuğum için gerçekten çok özür dilerim.
✨Yıldızı patlatmayı unutmayalım✨
Daha fazla uzatmıyorum. Bölüm şarkımız yok, istediğiniz şarkıyla okuyabilirsiniz. İyi okumalar dilerim.🩶
🧸
Bazı anlar vardır; kimisi savaşıp direnmek için yola başlar, kimisi de savaşın başından pes eder.
Onlar güçsüz değildir ya da cesaretleri yoktur değil, vardır. Ne uğruna savaş vereceklerini bilemezler sadece. Çünkü ellerinden kayıp gitmiştir her şeyi, bir ölüm bile olsa sarsılmıştır savaştığı zemin.
Kimisinin ise savaşıp direnmek için çıktığı yollara kendi kendine engeller koyuşu ne kadar çok sınırı yıkabileceğini görmek içindir.
Biz engel koymuyorduk bu yola, sadece başkalarının yollarından geçtiğimiz için takılıyorduk engellere.
"Sevgilim, çorbanı bitirir misin?" Kasenin içinde sürekli kaşıkla karıştırdığım çorbaya baktım daldığım yerden. Başımı iki yana sallayıp kaşığı kenara bıraktım ve çorbayı önümden uzağa ittirdim. Yemek istemiyordum.
"Başka bir şey yemek ister misin, kızım?" Babama baktım bu sefer ve yine başımı iki yana salladım. Bir şeyler moralimi bozuyordu ve ben bunu engelleyemiyordum.
"Baba," ne diyeceğimi bilemezken öylece durup gülümseyen yüzüne baktım. Elimi tuttu ve güven verici bir sesle konuştu. "Bir şey isteyeceksen, senin için her şeyi tam anlamıyla yapmaya hazırım güzel kızım."
Dışarıda sert davranışı her şeyin yoluna girmesi içindi. Onunla birlikte evine girdiğinizde ise yumoş yumoş bir adama dönüşüyordu.
"Baba, ben annemin katilinin artık hapse girmesini istiyorum. Daha doğrusu bizim ailemizin katili olan o kişinin..." babam tereddütle Alparslan'a döndü baktı. Bir müddet öylece gülümseyen Alparslan'ın yüzüne baktı. Sonra kafasını çevirip bana baktı. Sert bakıyordu, genelde bu konuyu öyle kolay açmazdım.
"Ne dediğinin farkında mısın sen, Ayevi?" Sert sesi ile birlikte yutkundum. Bu sefer onu anlayamayacağım kadar değişik bir şekilde bakıyordu.
"Bir savaş mı başlatacaksın? Kime karşı, kime?" Söylenişi yutkunmama ve dudaklarımı birbirine bastırmama neden oldu. "Her şeyi tam anlamıyla yaparım cümlesine bu savaş girmiyor küçük hanım. O yüzden yemeğini yemeye devam et." Babam elimi bırakıp önünde ki çorbayı yemeye devam etti. Bir süre öylece onu izledim. Sonra başımı çevirip Alparslan'a baktım. Bana bakmıyordu, dikkati önündeki çorbadaydı.
Babama bir şeyler demek istiyor gibi bir hali de vardı.
Elime çorba kaşığını alıp çorbayla oynamaya devam ettim. Kalbimin kendi çabamla kırılmasından nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmiyordum.
"Ana yemeği servis edeyim mi Atalay Bey?" Babama bakmadım. Çorba kaşığını kasenin içine koyup öylece bıraktım.
"Servis edebilirsin Bahar." Gözlerimi kapattım. Neden böyle oluyordu? Neden bir şeyleri kabullenmek yerine savaş açıyordum. Diğer türlü hiç olmuyordu, Ayevi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lelah
Randomyaşam sigarası, deniz dumanı. 🧸 İlk önce notlar almaya başladım. Sonra gerçek bir yazar oldum. Bizi yazdım. Bilmiyorum daha ne kadar yazacağımı. Bilmiyorum daha ne kadar kitaplarımın okunacağını... Geçmiş. Gelecek. Ve şimdi. Arafta kalmış hissi. Tü...